Gavsul Azam Eşşeyh Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri makamı AVLUSU.
Gavsul Azam Şah Abdülkadir i Geylani Hazretlerinin Hayatı ve Kerametleri..
Sultan ul Evliya ve Piri Tarikat Lakabıyla Bilinen Batmayan Güneş Olma Vasfını Koruyan ve
Sahabenin Makamını Görme Lütfuna Erişmiş Evliyalar İçinde Sahabe den Sonra ki En Yüksek Makamın Sahibi Seyyid Abdülkadir i Geylani Hazretlerinin Doğumu Hayatı Sözleri ve Bazı Menkıbe Ve Kerametleri..
GAVS-ÜL A’ZÂM ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ
Güney Azerbaycan’ın Geylân şehrinde 1078 (H.471)de doğdu. Künyesi, Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbânî, Sultân-ul-evliyâ, Kutb-i a’zam gibi lakabları vardır. Babası Ebû Sâlih bin Mûsâ Cengîdost’tur. Hazret-i Hasanın oğlu Hasan-ı Müsennâ’nın oğlu Abdullah’ın soyundandır. Annesinin ismi Fâtıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup seyyidedir. Bunun için Abdülkâdir Geylânî, hem seyyid, hem şerîfdir. Hazret-i Hüseyin’in evladına seyyid, hazret-i Hasan’ınkine şerîf denir. Abdülkâdir Geylânî 1166 (H.561)’da Bağdad’da vefât etti. Türbesi Bağdad’dadır.Fıkıh ve hadîs ilimlerinde müctehid idi. Kâdiriyye tarîkatının kurucusudur. Orta boylu, zayıf bünyeli, geniş göğüslü, ilm için vefâkârlıkta emsâli az bulunur bir velî idi.
Abdülkâdir Geylânî daha doğmadan, ilerde büyük bir zât olacağına dâir alâmetler, işâretler görülmüştü. Babası rüyâsında Rasulullah efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmı radıyallahü anhüm ve evliyâyı gördü. Rasulullah efendimiz kendisine; “Ey Ebû Sâlih! Allah bu gece sana kâmil, olgun ve derecesi yüksek bir erkek evlâd ihsân etti. O benim oğlum ve sevdiğimdir. Evliyâ arasında derecesi yüksek olacak.” buyurdu. Doğduktan sonra da hâlleri ile dikkatleri çekti.
Abdülkâdir Geylânî on sekiz yaşında Bağdad’a geldi. Buradaki âlimlerden ders almak sûretiyle hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde yetişti. Fıkıh ilmini; Ebû Hattâb Mahfûz, Ebü’l-Vefâ Ali bin Ukayl, Ebû Hüseyin bin Kâdı Ebû Ya’lâ gibi fıkıh âlimlerinden öğrendi. Hadîs ilmini; Hasan-i Bâkıllânî, Ebû Saîd Muhammed bin Abdülkerîm, Ebû Gânim Muhammed bin Muhammed, Ebû Bekr Ahmed bin Muzaffer, Ebû Câfer, Ebû Kasım bin Ali, Ebû Tâlib Abdülkâdir, Ebû Bekr Hibetullah ibni Mübârek, Ebü’l-İzz Muhammed bin Muhtar, Ebû Nasr Muhammed, Ebû Gâlib Ahmed, Ebû Abdullah Yahyâ gibi hadîs âlimlerinden öğrendi. Tasavvuf ilmini ise; Şeyh Ebû Saîd Mahzûmî ile Hammâd-i Debbâs’tan almıştır.
İlim tahsilini tamamlayıp yetiştikten sonra, vaâz ve ders vermeye başladı. Hocası Ebû Saîd Mahzûmî’nin medresesinde verdiği ders ve vaâzlarına gelenler medreseye sığmaz sokaklara taşardı. Bu sebeple,Bağdad halkının yardımlarıyla çevresinde bulunan evler de ilave edilmek sûretiyle medrese genişletildi.
Abdülkâdir-i Geylânî , bir müddet ders verip insanları irşâd ettikten, hak ve hakikatı anlattıkdan sonra, ders ve vaâz vermeyi bıraktı. İnzivâya çekilip, yalnızlığı seçti. Sonra sahrâlara çıktı. Bağdad’ın Kerh harâbelerinde yaşamaya başladı. Bütün vaktini ibâdet, riyâzet ve mücâhede ile nefsinin arzu ve isteklerini yapmamak, istemediklerini yapmakla geçirmeye başladı. Buyurdu ki:
“Irak’ın sahrâ ve harâbelerinde 25 sene insanlardan uzak kaldım. Benim kimseden, kimsenin benden haberi yoktu. Bâzan uzun müddet yemezdim ve “Açım! açım!” diye midemin feryâdını duyardım. Bâzan üzerime öyle ağırlıklar gelirdi. Bu sırada; “Muhakkak zorlukla berâber bir kolaylık vardır, şüphesiz zorlukla berâber kolaylık vardır.” meâlindeki İnşirâh sûresinin beşinci ve altıncı âyet-i kerîmelerini okuduğumda üzerimdeki ağırlıklar dağılıp, giderdi.”
“Şeytanlar çeşitli kılık ve kıyâfetlere bürünüp toplu hâlde yanıma gelir, beni yolumdan çevirmek için uğraşırlardı. Kalbimde büyük bir azim ve direnç hissederdim. İçimden bir ses; “Ey Abdülkâdir! Onlarla mücâdele et, onlara galip geleceksin.” derdi. İçlerinde bir şeytan durmadan bana gelir; “Buradan git, şöyle yaparım, böyle yaparım.” diye beni tehdit ederdi. Cân u gönülden, “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” okuyunca, onun tamâmen yandığını görürdüm.”
Bir kere Abdülkâdir Geylânî şöyle bir ses işitti: “Ey Abdülkâdir! Ben senin Rabbinim! Sana haramları mubah, serbest kıldım.””Başkasına yasak olan şeyleri sana helâl kıldım.” diyordu. Bunun üzerine Abdülkâdir Geylânî “Eûzübesmele” çekti. “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Sus ey mel’ûn!” diye bağırdı. Bunun üzerine aynı ses; “Ey Abdülkâdir! Rabbinin izni ile çeşitli yerlerde bana aldanmayarak, şerrimden, kötülüğümden kurtuldun. Halbuki ben bu yolla yetmiş kişiyi yoldan çıkarmışdım.” dedi. Onun şeytan olduğunu nasıl anladığını sorduklarında; “Sana haramları helâl ettim, sözünden anladım. Çünkü Allah böyle şeyleri emretmez.” buyurdu.”.
“