Abdulkadir Geylani (ks) ’nin Bağdat’a Girişi
Hz. Pir’in Bağdat’a Girişi
Lübnanlı meşhur Vaiz ve Mürşid Şeyh Takiyuddin Muhammed “Ravzatü’l Ebrar ve Mehasinu’l Ahbar” adlı kitabında der ki:
Şeyh Abdûlkadir (ks) Bağdat’a vasıl olunca Hızır (as) önüne geçip Bağdat’a girmesine şöyle diyerek mani oldu:
“Ben emir aldım, tam 7 yıl boyunca buraya girmeyeceksin!”
Bunun üzerine Hz. Pir (ks) Bağdat kıyılarında yerden biten mubah bakliyatı yemek suretiyle 7 yıl bekledi. Kendisine tembih edilen müddeti doldurduktan sonra bir gece bir ses duydu:
“Ey Abdulkadir! Haydi, serbestsin Bağdat’a gir!”
Bu ses üzerine Hz. Pir (ks) gayet soğuk ve yağmurlu bir gecede Bağdat’a girdi. Doğru Hammad Bin Müslim Ed-Debbas’ın zaviyesine (tekkesine) gitti. Şeyh Hammad:
-“Kapıları kapatın, ışıkları söndürün” diye emir verdi. O anda Abdulkadir, kapının yanında bir köşede oturmuştu. Kendisine uyku bastı ve uyudu. İhtilam oldu, kalktı yıkandı. Tekrar ihtilam oldu ve kalktı yıkandı. Bu hal yedi kere devam etti. Her defasında kalkıp yıkandı. Sabah olunca Şeyh Abdûlkadir (ks) kalkıp içeriye girdi. Şeyh Hammad onu görünce hemen ayağa kalktı, ağlayarak onu bağrına bastı ve şöyle dedi:
“-Evladım, Abdulkadir! İkbal bugün bizedir ama yarın sana nasip olacaktır! Sakın bu yoldan ayrılma!”
“Behçet-ül Esrar” adlı kitabın müellifi İbn-i Cerir ona hitaben der ki:“Ey gelip de, bizlere saadet ve mutluluk bahşeden, göklerin rahmet bulutlarıyla kaplanmasına sebep olan, hidayet meşalesi yakıp da her tarafı aydınlatan, Irak’ın kalbini dirilten zat-ı muhterem! Şüphe yok ki, ayak basışınla bulutlar yağmur boşaltmış, ölü yerler yeşermiştir. Taşlar birer inci ve dalgalar bal olmuştur. Irak’ın göğsünde tazelik fışkırmış, Necd’in
kalbinde ziyalar görülmüştür. Nurundan doğuda şimşekler çakar, batıda celadet yıldırımları her tarafı kasıp kavurur.” Hz. Pir Abdûlkadir Geylani (ks), Bağdat’a 488/1095 yılında girdi. Bu dönemde Abbâsi halîfesi, el- Mustazhır Billâh Ebi’l-Abbâs Ahmed b. El-Muktedî Bi-Emrillâh Ebi’l-Kâsım Abdillâh el-Abbâsî idi.
Bağdat’a yerleştikten sonra Şeyh Ebu Saîd el-Mahzümî’nin medresesine devam etti. Bu medrese, Rasâfe’nin doğusunda, Bâbü’l-Ezc mahallesi civarında bulunuyordu. Şu anda “Mahalletü Bâbü’ş-Şeyh” diye anılmaktadır.
Hz. Pir (ks) Bağdat’a girdiği zaman Abbâsî Devleti’nin bütün memleketlerini etkisi altına almış olan karışıklıklar ile karşılaştı. Zira Antakya’yı ve Kudüs’ü istilâ etmiş olan Haçlılar Şam’a saldırıyorlardı. Onlar Antakya ve Kudüs’te pek çok müslüman halkın kanını dökmüşler ve mallarını yağmalamışlardı. Sultan Berkyaruk bir ordu hazırlayarak yürüyüşe geçti. Maksadı Halife Veziri İbn-ü Cehîr’i azletmeye mecbur bırakmak idi. Halife Selçuklu sultanı Muhammed b. Melik Şah’tan yardım istedi. İki ordu arasında defalarca çarpışma oldu. Hangisi başarılı olursa o haftaki Cuma hutbesinde halifenin isminin ardından O zafer kazanan kişinin ismi anılıyordu.
Öbür taraftan Hasan Sabbah tarafından kurulmuş olan Bâtıniyye, gizli yollarla Müslüman emirlerin pek çoğunu tesiri ve kontrolü altına almayı başarmıştı. Selçuklu sultanı büyük bir ordu hazırladı. İran üzerine yürüdü. Bâtınilerin merkezi durumundaki İsfahan kalesini kuşattı. Şiddetli bir kuşatmanın ardından kale ahalisi teslim oldu. Sultan kaleyi ele geçirince direnişçileri öldürdü. Sadaka b. Mezîd adlı birisi vardı. Bu adam Benü Esed kabilesinin reisi idi. Araplardan ve Kürtlerden oluşan bir ordu kurdu. Hedefi Bağdat’ı istilâ etmekti. Selçuklu sultanı onun üzerine büyük bir ordu ile yürüdü ve mağlup etti.
Yine eşkıyalar, başıbozuklar hep sultanların ve idarenin zaaflarını gözetiyor, fırsat kolluyorlardı. Şehirlerde asayişi ve huzuru bozuyor, insanları öldürüp, mallarını yağmalayıp ve gasp ediyorlardı. Sultanlar savaştan memleketlerine döndüklerinde bunların bertaraf edilmesi ile uğraşıyorlardı.
İşte, Bağdat’ın durumu, o zamanalar bu şekilde idi.