Hz. Pir’in Sohbetindeki Tatlılık
Hz. Pir’in Sohbetindeki Tatlılık
Şeyh Muhyiddin Abdulkadir’in oğlu Şeyh Ebu Abdullah Abdulvahhab dedi ki; Babasının insanlara vaazı müddeti 40 senedir. Başlangıcı 521 senesi, sonu ise 561 senesidir. Medresesinde eğitim (müderrislik) ve fetva (makamı) için sadarette bulunması, başkanlık edip iştigal etmesi 33 senedir. Başlangıcı 528 senesi, sonu ise 561 senesidir.
Meclisinde söylediklerini dört yüz hokkacı, âlim ve diğer kimseler yazıyorlardı. Çoğu kere insanların başının üzerinden adımlar atar sonra tekrar kürsüye dönerdi. Çoğu kereler meclisinde iki-üç kişi ölürdü.
Hz. Pir, gayet az konuşur ve çok sukut ederdi. Konuştuğu zaman son derece ilgi çekici hatıralarını beliğ bir lisanla anlatırdı.
Kürsüye çıkar vaaz ederdi. Vaazında konuşması çabuk, fakat anlaşılacak kadar açık ve seçik idi. Konuştuğu zaman dinlenir; emrettiği zamanda da emri derhal yerinde getirilirdi. Kaskatı bir kalbe sahip biri onu gördüğünde derhal yumuşar, hüzne boğulurdu.
Halifeymiş, sultanmış, vezirmiş, hiç dinlemez, kürsülerde ve minberlerde Hakk’ın emri ne ise onu tebliğ ederdi. Bu hususta hiç kimseden korkusu yoktu. Toplantı yerlerinde, havas ve avam halka hitap ederdi. Kürsü ve minberlerde, korkmadan hakkı haykırır, zalimler ve onlara yataklık edenleri acı bir lisanla kınardı. Emirü’l – Müminin El-Muktefi li-emrillah, Ebi’l- Vefa Yahya bin Said’i kadı olarak tayın ettiği zaman, Hazret minberde şöyle haykırdı: “Müslümanlara, en zalim kişiyi tayin ettin, yarın Alemlerin Rabbi huzurunda bakalım ne cevap vereceksin?” Halife bu gerçek sözü duyunca titremeye başladı. Ağladı, ağladı… Sonra derhal adı geçen kadıyı azletti. Bağdat’ın günahkâr olan ekseri halkı önünde diz çöküp tövbe ettiler (yani onları ıslah etti.), birçok yahudi ve hristiyanın Müslüman olmasına vesile oldu.
Ebu Abdullah Hüseyin b. Bedran b. Ali Bağdadî dedi ki; “Şeyhimiz Şeyh Muhyiddin Abdulkadir (ks) bir gün konuşuyor sohbet ediyordu. Bir ara insanlar vecd’e geldiler. Bunun üzerine Şeyh göğe baktı ve “Yalnız beni sulama, çünkü beni, meclisimde oturanlara bu hususta cimrilik etmeye alıştırmadın, sen kerimsin cömertsin, kadeh arkadaşı olanları kadehten içme
nöbetinde boş döndürmek kerim olana yakışır mı?” dedi. Bunun üzerine insanlar şiddetli bir şekilde titreyip coşup çırpındılar, üzerlerine çok büyük şiddetli bir hal inmişti ve böylece o mecliste bir veya iki kişi öldü.
Şeyh Ebu Kasım der ki:
─ “Şeyh Muhyiddin Abdulkadir ile oturduğumuz, birlikte olduğumuz vakitler sanki rüya gibiydi. Uyandığımızda ise onları kaybetmiştik. Onun ahlakı razı hoşnut olunmuş, vasıfları övülmüş güzel, nefsi onurlu, eli cömert idi. Her gece sofra açılmasını emrederdi, misafirlerle beraber yerdi, zayıflarla otururdu, ilim talebelerine karşı sabır gösterirdi, ashabından gelmeyenleri sorar arardı, onları evlerinde de sorardı, onların dostluklarını muhafaza ederdi, onların hatalarını affederdi, kendisine yemin edenlere inanmaz, tasdik etmez ve o konudaki bilgisini gizlerdi. O’nunla oturan kimse onun yanında kendisinden daha kıymetlisi yok zannederdi ve ben ondan daha haya edeni görmedim.”
Şeyh Ömer, Şeyh Abdûlkadir’i andığı zaman şu beyitleri söylerdi;
Allah’a hamdolsun muhakkak,
Ben bir yiğidin civarındayım ki,
Yararlı hoş olsun, zararlı acı olsun,
O, hakikatin hamisidir
Sürüyü ancak otu güzel, mümbit olan yere çeker. Hayâsından dolayı hayâsızlığa susup kalmaz.