Seyyid Abdülkadir Geylani’nin Bazılarına Ulaşan Feyzi
Seyyid Abdülkadir Geylani’nin Bazılarına Ulaşan Feyzi
“Melfusu-l Gıyasiyye” adlı eserde şöyle anlatılır:
“Hazreti Gavs’ul A’zam zamanında, büyük evliyalardan bir velinin velayet hali kaldırılır. Büyük küçük herkesin dilinde, “Şu adam âlemlerin Rabbinin merdududur” sözü dolaşıyordu. O zat kâmil evliyalardan 360 veliye sığındı, hepsi ona şefaat diledi. Fakat onun hakkındaki şefaatleri fayda etmedi. Hepsi de onun ismini, “Levhi mahfuz’da şakiler (cehennemlik) arasında gördüler. Kendisine saidlerden olmadığını söylediler. Bunun üzerine o zatın yüzü simsiyah oldu. O zat “Evliyalar sultanı’nın kapısına yöneldi. Hazreti Gavs’ul A’zam, o zatı gördüğünde;
“Ya filan gel! Sen Allah-u Teâla’nın جل جلاله dergâhından kovulmuş isen Allah-u Teâla’nın izniyle, Allah’u Teala’nın جل جلاله katında kabul edilenlerden olman, velayet gücümün dâhilindedir.”
Hazret-i Gavs’ul A’zam, Yüce Allah’tan onun kabul edilmesini niyaz eyledi. Bunun üzerine ilahi hitap şöyle erişti:
“Sen bilmiyor musun evliyalarımdan 360 tanesi onun için şefaat diledi de kabul etmedim. Buna göre senin isteğin kabul edilebilir mi? Onun adı levhi mahfuzda şaki olarak yazılıdır.”
Gavs’ul A’zam niyazda bulunarak der ki;
“Ey Rabbim! Sen kabul edilmiş kulunu kovmaya, kovulmuş kulunu da kabul etmeye kadirsin. Bu kulunun kabul edilmesini herhalde istirham ediyorum.”
Cenab-ı Hakk buyurdu ki;
“Ey Abdulkadir! O’nun emrini (işini), senin eline bıraktım. Nasıl istersen öyle yap. Senin kabul ettiğin, benim katımda da makbuldür. Senin reddettiğini ben de reddederim.” Bunun üzerine Gavs’ul A’zam o adama yüzünü yıkamasını emretti. O an Cenab-ı Hak, onun ismini şakiler zümresinden silip, saidler zümresine yazdı ve Hazret-i Gavs’ul A’zam’a, Yüce Allah’tan şu hitap geldi:
“Ya Gavs’ul A’zam! Velayet zatının ihsanı, ulûhiyetimce de ihsandır. Sana görevden alma ve görev verme tasarrufunu verdim. Senin kabul ettiğin benim katımda da makbuldür. Senin reddettiğini ben de reddederim.”
Kadı İmadi Ulvi b. Nizameddin şöyle anlatmıştır:
Burhaniyur beldesinde zengin, ateşe tapan ve komşum olan bir adam vardı. Hazret-i Gavs’ul A’zam’a olan inancı tamdı. Her sene çok çeşitli yemekler yapar, faziletli kişileri, ileri gelenleri ve fakirleri çağırıp yedirirdi. Mumlar yakıp oturma yerini türlü süslerle ve kokularla güzelleştirirdi ve bütün bunların hepsini Hazret-i Gavs’a olan muhabbetinden yapardı.
Hintli olan bu adam vefat edince yakmak için onu malum yerlerine aldılar. Çok odun toplayıp üzerine bol yağ döktüler, adamı odunların ortasına koyup tutuşturdular. Ne var ki; Allah-u Teâla’nın جل جلاله kudretiyle, ateş ne adama ne de adamın vücudundaki bir kıla tesir etmedi. Hintliler bu duruma şahit olduklarında dedikodu etmeye başladılar ve kendilerini (güya) ateşin vereceği cezadan kurtarmak için onu nehre atmayı kararlaştırdılar.
Onu suya attıktan sonra, evliyadan bir zat rüyasında Hazret-i Gavs’ul A’zam’ı görür. Gavs’ul A’zam ona falanca Hintlinin (ölen kişinin) kendisinin manevi evlatlarından olduğunu, Ehlullahın yanında o kişinin isminin “Sadullah” olduğunu haber verir. “Onu al, yıka ve cenaze namazını kılıp defnet. Muhakkak Allahu Teâlâ جل جلاله bana, “senin müridini dünya ve ahiret ateşiyle yakmayacağım ve dünyada ömürlerini güzel bir sonla neticelendireceğim” der.
Yine Hazret-i Gavs’ul A’zam, Medine-i Münevvere’den Bağdat’a dönerlerken, bir haydut yolcuları soyup mallarını almak için birilerinin gelmesini bekler. Gavs’ul A’zam hayduta ulaşınca, ona kim olduğunu sorar. Haydut; “Ben köylüyüm” diye cevap verir. Hazret-i Pir adamın levhi mahfuzda yüzü siyahlardan olduğunu keşfeder. Hırsız bu sırada böyle azamet ve heybet sahibi zat olsa olsa Gavs’ul A’zam Seyyid Abdûlkadir Geylani (ks) olabilir diye düşünüyordu.
Gavs’ul A’zam, adamın kalbindeki bu düşünceyi keşfetti ve “Evet, Abdulkadir benim!” der. Bunun üzerine adam, onun ayaklarına kapanır;
―“Ey seyyidim, Abdulkadir! Kerem et, inayet eyle” diye yalvarır. Hazreti Gavs’ul A’zam, hırsızın haline acıyıp Cenab-ı Allah’a ıslah olması için niyazda bulunur. Hazreti Gavs’a şu ilahi hitap gelir:
―“Ey Abdulkadir! Hayduta doğru yolu göster, onu irşad et ve kutuplardan bir kutup yap.”
O nazarlar, haydutu kutup yapar.
Hz. Pir Abdûlkadir Geylani (ks)’nin medresesine nice mürit ve mürşitler gelip, Hz. Pir’den eman diliyorlardı. Onlardan her kim gelse, onun huzurunda hizmet eder, örtüyle bineğe binse ve birkaç adım atsa bile yine örtüyü kaldırırlardı. Şeyh Abdûlkadir de onları bundan nehy ederdi de onlar: “Bilakis bununla Allah Teâla جل جلاله’nın marifetine erişilir.” derlerdi.
Ravi dedi ki:
“Şeyh Abdûlkadir’e (ks) çağdaş olan Irak şeyhlerinden birçoğunun, O’nun medresesinin kapısına vardıklarında kapının eşiğini öptüklerini görürdüm. Bağdat’ın ileri gelenlerinin şu manada şiir söylediklerini işitirdim:
Kralların taçları kapısında rekabete tutuştu,
Selam zamanı onların rekabeti daha da şiddetlenir.
Onu uzaktan gördüğünde taçlar ayakaltına alınır.
Ayaklar altına almayı, bilerek yapmasa da.