Seyyid Abdülkadir Geylani’nin Müridleri ve Şefaati
Hz. Pir’in Müridleri ve Şefaati
Bütün şeyhler O’nu övmüş, ona karşı son derece hürmet etmiş, meclisinde edep içinde oturmuşlardır.
Müritleri sayılmayacak kadar çoktur. Onlar, dünya ve ahiret mutluluklarına da ermişlerdir. Hiçbiri tövbesiz ölmemiştir. Şeyhe sordular:
“Biri senin tarikatına girse ya da sana intisap etse; fakat senden ders almazsa, senin hırkanı giymezse dostlarından sayılabilir mi?” Hz. Pir (ks) cevap verdi:
“Her kim bana intisap ederse Allah-u Teâla جل جلاله onu kabul eder. O benim dostlarımdan olur.”
Şeyh Abdûlkadir Geylani (ks) demiştir ki: “Her kim benim medresemin kapısının önünden geçerse muhakkak Allah-u Teâla جل جلاله onun ahirette azabını hafifletir.”
Bağdat halkından biri gelerek O’na şu rüyasını anlattı: “Babamı rüyada gördüm, azap çekiyordu. Bana dedi ki; “Şeyh Abdûlkadir’e git. Bana dua etsin. Belki Allah جل جلاله beni bu azaptan kurtarır.” Bunun üzerine sana geldim. Ne olur babama dua ediver de bu azaptan kurtulsun.” Şeyh Abdûlkadir (ks), “Baban sağlığında medresemin kapısının önünden hiç geçti mi?” diye sordu. O kişi de: “Evet!” dedi. Şeyh Abdûlkadir (ks) sükût buyurdu (sustu). Hz. Pir’e gelip babasının durumunu anlatan kişi ikinci gece babasını rüyasında yeşil bir cübbe içinde, neşeli görünce hayret etti ve babasına sordu:
“Baba, dün fena halde azap içindeydin, bugün seni son derece neşeli görüyorum, sebebini izah edebilir misin?” Babası cevap verdi: “Şeyh Abdûlkadir (ks) bana dua etti. Allah جل جلاله onun duasını kabul ederek beni azaptan kurtardı. Gördüğün gibi yeşil bir elbisenin içinde gayet neşeli ve sevinçli olarak dolaşıp duruyorum. Sana tavsiyem şudur: Git O’nun elini öp, O’na intisap et ve ayrılma!”
Biri gelip O’na, “Babü’l Ezc” civarındaki kabristanın birinden korkunç bir ses duyduğunu söyledi. Bunun üzerine dedi ki:
—“O adam benden feyz aldı mı?”
—“Bilmiyoruz.”
—“Meclisimde hiç hazır bulundu mu?”
—“Bilmiyoruz.”
—“Arkamda hiç namaz kıldı mı?”
—“Bilmiyoruz.”
Başını bir saat kadar eğdi, murakabeye daldı. Sonra heybetle başını kaldırarak haykırdı:
“Melekler gelip bana, yüzümü gördüğünü ve hakkımda iyi niyet taşıdığını, bu yüzden Allah tarafından affedildiğini haber verdiler” Bunun üzerine bir daha o kabristandan böyle korkunç bir ses duyulmamıştır.
Şeyh Ebu’n-Necib Abdulkadir es Sühreverdî anlatıyor: Şeyh Hammad ed Debbas’ın yanında arı uğultusu gibi bir ses duyuluyordu. O zamanlar Şeyh Abdûlkadir Geylani (ks) onun sohbetinde bulunuyordu. Şeyhinden bunun nedenini sormasını rica ettik. Hz. Pir (ks) bu soruyu sordu ve şu cevabı aldı: “Benim on iki bin müridim vardır. Onların hepsinin adını çağırır söylerim. Onlardan herhangi birisi bir günah işlemek isteyip de meylederse, şehveti galip gelip, günah çukuruna düşerse, devamlı o bataklıkta kalmaması için Allaha niyazda bulunurum.” Şeyh Abdûlkadir (ks) bunu anlattıktan sonra dedi ki; “Ben onun yerinde olsaydım Allah’tan, bütün müritlerimi affedeceğine dair garanti ve kesin bir söz alırdım.” Şeyh Hammad bunu duyunca;
“Allah’a şahadette bulunuyorum ki mutlaka bunu Allah جل جلاله O’na verecektir” demekten kendini alamadı.
Şeyh Abdullah el Cubbai anlatıyor:
Şeyhin, Ömer El-Hellavî adında bir talebesi vardı. Birkaç sene aramızdan uzaklaştı. Memlekete dönünce nerede olduğunu sorduk. Talebe cevap verdi: “Mısır, Suriye, Mağrip ve Acem memleketlerini gezdim, oralarda üç yüz altmış veliye rastladım, hemen hepsinin şeyhi ve manevi lideri Abdûlkadir Geylani (ks) olduğunu itiraf ettiler.”
Bir gün Şeyh Abdûlkadir (ks), Şeyhi Hammad’ın sohbetinde bulunuyordu. Oradan kalkıp dışarı çıkınca Şeyh Hammad şöyle dedi: “Şu Acemli adamı görüyor musunuz? Bir zamanlar gelecek, ayağı bütün velilerin boynunda olacak ve her veli bunu itiraf edecektir.”dedi.
Şeyh Hammad ed-Debbas’a henüz gençlik çağında iken “Şeyh Abdûlkadir’i nasıl görüyorsun?” dediler. “Omuzunda iki bayrağın dikildiğini; bu bayrakların birinin yedi kat yerin altına, diğerinin Melekût-ü Âlâ’ya uzamış olduğunu gördüm. Ufuk-u Âla’daki bir münadinin O’nun adından bahsettiğini duydum. Durmadan O’nun ismini haykırıyordu.” cevabını verdi.
Mahmud En-Neal babasının kendisine şöyle haber verdiği anlatıyor. “Hz.Abdulkadir henüz genç iken, Şeyh Hammad’ın yanında idim. Biraz sonra Hz.Abdulkadir içeri girince, Şeyh Hammad hemen ayağa kalktı ve ona “Ey yerlere çakılı olan dağlar kadar güçlü Abdulkadir, hoş geldin!” dedi ve şu soruyu sordu: “Hadisle kelam arasındaki fark nedir?” Abdûlkadir Geylani (ks): “Hadis, kolayca içinden çıkabildiğin bir şeydir, kelam ise seni sarsan bir fendir. İntibah gayesiyle kalbin durmadan hareket etmesi (zikretmesi) insanların ve cinlerin amellerinden daha üstündür!” cevabını verdi. Şeyh Hammad: “Sen gerçekten ariflerin Seyyidisin! Sancağın mutlaka şarktan garba kadar dalgalanacaktır! Bütün boyunlar sana eğilecektir. Derecenin, akranlarından çok yüksek olacağını da şimdiden sana müjdeleyebilirim” diye onu taltif etmiştir.
Ebu’n- Necip es-Sühreverdî anlatıyor:
Hicri 523 yılında Şeyh Hammad’ın yanında idim. Bir gün Şeyh Abdûlkadir (ks) onun yanında büyük bir söz etti. Şeyh Hammad ona: “Büyük sözler ediyorsun Ey Abdulkadir! Korkarım ki Allah seni muaheze eder.” dedi.
Gavsu’l- A’zam Şeyh Abdûlkadir (ks), Şeyh Hammad’a:
“Kalbinin gözü ile iyice bak, avucumda ne yazılıdır?” Şeyh Hammad önce iyice göremedi, fakat sonradan Şeyh Abdûlkadir elini, Şeyh Hammad’ın göğsünden kaldırınca avucunda şöyle bir şey yazıldığını gördü. “O, Allah’tan, hiçbir zaman hüsrana uğramayacağına dair tam yetmiş söz almıştır!” Bunun üzerine Şeyh Hammad şöyle haykırdı:
“Böyle bir garantiden sonra O’na göre bir sakınca yoktur? Bu Allah’ın kullarından dileğine verdiği büyük bir lütuftur! Allah جل جلاله büyük ihsan sahibidir.”
Meşayihten Ebu’s-suud Abdullah ile Muhammed el-Evâni bu husustaki görüşlerini şöyle beyan ettiler:
“Şeyh Abdûlkadir (ks), Allah جل جلاله’tan, müritlerinin hiçbirisinin tövbesiz ölmeyeceğine dair garanti almıştır. Hatta bir keresinde Hz. Pir (ks) demiştir ki: Mağripte (batıda) herhangi bir müridimin avreti açılırsa, biz onu maşrıktan (doğudan) örteriz. Himmetimizle (Allah’ın izni ve inayetiyle) dostumuzu kurtarırız. Ne mutlu beni görenlere! Beni görmeyenlere hasretim, (üzgünüm) doğrusu!”
Şeyh Abdullah el-Tüsteri anlatıyor: “Bir gün Bağdat ehli Şeyh Abdûlkadir (ks)’i kaybetti. Aramaya koyuldular. Kendilerine, Şeyh Abdûlkadir (ks)’in Dicleye doğru gittiği haber verilince oraya doğru koştular. Bir de gördüler ki, Şeyh Abdûlkadir (ks) nehrin ortasında yürüyerek onlara doğru geliyor, oradaki bütün balıklar dile gelmiş, O’na selam veriyorlardı. O halde iken öğle namazı vakti geliyor. Üzerinde “Ey Ehl-i Beyt, Allah’ın selamı üzerinize olsun! Şüphesiz O (Allah جل جلاله) Hamid ve Mecid’dir!” ibaresinin yazılmış olduğu bir seccadenin yer ile göğün arasını kaplamakta olduğunu görüyorlardı. Halk sükûn ve huzur içersinde oraya doğru gitti. Şeyh Abdûlkadir (ks) güzel elbiselere bürünmüş bir halde gelip onlara imamlık yaptı ve namaz kıldırdı.
Her tekbir aldığında, Hamele-i Arş onunla tekbir aldı. “Subhanallah” dediği zaman, yedi kat göklerin melekleri onunla beraber “Subhanallah” dediler. Namazını bitirince ellerini kaldırıp şu duayı yapmakta olduğunu gördük:
“Allah’ım! Ceddim, Habibin Muhammed ve mahlûka-tından takvaya ermiş kimseler hakkı için, hiçbir müridimin ruhunu tövbesiz kabzetme! Meleklerin uğultusunu duyuyorduk. Hemen hepsi bir ağızdan onun duasına
“Âmin” diyorlardı. Bizde meleklere uyarak duaya candan “Âmin!” diyorduk derken bir ses:
“Haydi sevin! Duanı kabul ettim” diye nida etti.
Şeyh Ebu Hasan El-Cuseti anlatıyor:
Şeyh Ali el-Hiti’yi Şeyh Abdûlkadir ’in yanında gördüm. Abdulkadir (ks) ona: “Her sahada benim bir kâmil dostum vardır ki, kimse ona üstün olamaz. Her yerde benim bir atım vardır ki, hiçbir at onu geçemez. Her orduda benim muhalefet edilmeyen bir sultanım vardır. Her mevkide benim azledilmeyen bir halifem vardır” dedi. Şeyh Ali el- Hiti; “Efendimiz, biz hepimiz senin çömezleriniz!” diye gayet tevazu içinde mukabele etti.
Şeyh Davud el-Bağdadî şöyle hikâye ediyor.
“Bir gece rüyamda Ma’ruf-u Kerhî’yi (ks) gördüm. Bana: “Ey Davud, ne dileğin varsa söyle de Allah’a arz edeyim!” dedi. “Şeyhimi (Abdulkadir’i kastediyor) azlettiler”, dedim. “Hayır, Şeyhini azletmediler ve edemeyeceklerde!” diye mukabelede bulundu.” Uyandığımda seher vakti idi, doğru Şeyhe koştum. Daha içeri girmeden, kendisiyle konuşmadan ve beni görmeden, içerden: “Evet, Şeyhini azletmediler ve edemeyecekler de! Ne dileğin varsa bana söyle Allah’a arz edeyim. Bugüne kadar kimin için bir dilekte bulundumsa geri çevirmemiştir!” diyince hayretten donakaldım.