Rebiülevvel ayının 12’si
Rebiülevvel ayının 12’si
Hayatında mühim hâdiselerin meydana geldiği pazartesi günü… Rebiülevvel ayının 12’si… Böyle bir pazartesi gününde mübarek gözlerini dünyaya açmışlardı. Bu gün de, Resûl-i Kibriya Efendimizin bir ara hastalığı hafifleyip kendine geldi. Bu hafifliği hisseder etmez yatağından kalktı. Hazırlıklarını yaparak Mescid-i Şerife teşrif etti. O sırada Ashab-ı Kiram saf bağlayıp Hz. Ebû Bekir’in arkasında sabah namazı kılıyordu. Kâinatın Efendisi, bu nurânî manzarayı görmekle son derece sevindi, hattâ tebessüm buyurdu. Kendileri de Hz. Ebû Bekir’e uyarak namazını eda etti. Resûl-i Ekrem Efendimizi, aralarında mütebessim bir sîma ile gören sahabîler, bütün bütün sıhhat zannıyla son derece sevindiler.1192
Peygamber Efendimiz, Hücre-i Saadetlerinde
Son günün sabah namazını Hz. Ebû Bekir’e uyup ashabının arasında kılarak onları sevince garkeden Fahr-i Kâinat, namazın edasından sonra yine Hücre-i Saadetine döndü. Yataklarına yattılar. Bu arada, Kumandan Hz. Üsame, son defa kendisiyle vedalaşmak üzere geldi. Resûl-i Ekrem, “Allah’ın bereketiyle artık hareket et!” buyurdu. Emri alan Kumandan Hz. Üsame b. Zeyd, doğruca ordugâha gidip mücâhidlere hareket emrini verdi.
Hz. Ebû Bekir ‘in, İzin İsteyip Sünh ‘taki Evine Gidişi
Pazartesi günü, Hz. Ebû Bekir de, Fahr-i Kâinat Efendimizin durumunun bir ara iyileştiğini farketmişti. Bunun için huzura girip, “Yâ Resûlallah!., Allah’a hamdolsun! O’nun lütuf ve keremi ile sağ salim sabaha çıktınız! Müsaade buyurursanız, Sünh’taki evime gideyim.” dedi. Resûl-i Kibriya Efendimiz, “Olur.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, Sünh’taki evine gitti.”Müslümanlara ve Ev Halkına Son Seslenişi
Son gün… Pazartesi günü…
Resûl-i Kibriya Efendimizin mübarek dillerinden şu cümleler dökülüyordu: “Ey insanlar!.. Karanlık gece kıtaları gibi fitneler geliyordur! “Ey insanlar!.. Siz bana karşı hiçbir şeyle delil bulamazsınız; zîra ben, ancak Allah’ın Kitabı Kur’ân’ın helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram kıldım! “Ey kızım Fâtıma!.. Ey halam Safıyye!.. Allah katında makbul olacak ameller işleyiniz (Bana güvenmeyiniz)! Çünkü ben, sizi Allah’ın azabından kurtaramam!”
Peygamberimizin, Hz. Fâtıma ‘ya Söyledikleri
Hz. Fâtıma, Resûl-i Ekrem’in hayatta kalmış olan biricik kızı idi. Kâinatın Efendisinin evlâd sevgisini kendisiyle tatmin ettiği tek evlâdı.. Hz. Fâtımatû’z-Zehra, güzel ahlâkta, yürüyüşte, oturuşta, kalkışta Peygamber Efendimize en çok benzeyen evlâdı idi. Resûl-i Ekrem, hastalığının son gününde bir ara biricik kızı, güzel ahlâk ve zarafet timsâli Hz. Fâtima’yı yanına çağırdı. Hz. Fâtıma gelince, onu sol tarafına oturttu. Ona gizlice bir şey söyledi. Hz. Fâtıma’yı birden bir hüzün ve keder havası kapladı. Arkasından gözyaşları boşanmaya başladı. Peygamber Efendimiz, sonra yine bu güzide kızına gizlice bir şey daha söyledi. Bu sefer, biraz evvel gözyaşı döken Hz. Fâtıma, birden gülümseyip sevinmeye başladı. O sırada orada bulunan Hz. Âişe, daha sonra bunun sebebini sorunca, Hz. Fâtıma şu cevabı verir: “Önce bana pek yakında dünyadan ve benden ayrılacağını söyledi; bunun için ağladım! Sonra da ‘Ailem içinde en evvel bana sen kavuşacaksın.’ deyince de sevindim!”
Son Anlar… Rebiülevvel ayının 12’si, Pazartesi günü…
Güneş, batıya doğru kayıyordu. Resûl-i Kibriya Efendimizin mübarek başlan, Hz. Âişe’nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Artık, nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu. Dili Allah’ı zikretmekle meşguldü: “Allah’ım, beni Refik-i Âlâ’ya* ulaştır!” duasını tekrarlıyordu. Bu esnada bile ümmetime irşadda bulunmaktan geri durmuyordu: “Elleri-nizdeki kölelerinize iyi davranınız! Namaza, namaza dikkat ve devam ediniz!”diyordu. Bu hazin manzara, orada bulunan Hz. Fâtıma’nın yüreğini âdeta dağlıyordu. Bir ara Resûl-i Kibriya Efendimizi bağrına bastı; “Vay, babamın çektiği ızdıraba!..” diyerek gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Peygamber Efendimiz, “Bugünden sonra baban hiçbir ızdırap çekmeyecektir.” buyurdu ve ilâve etti: “Kızım, sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman ‘İnnâ lillah ve İnnâ ileyhi raciûn.’de.””
Hz. Cebrail ile Hz. Azrail ‘in Birlikte Gelmeleri
Resûl-i Kibriya Efendimiz, bu fânî dünyada artık son dakikalarını yaşıyordu. Bu esnada, Hz. Cebrail, Hz. Azrail’le geldi. Resûl-i Kibriya Efendimizin hâl ve hatırını sordu; sonra, “Ölüm meleği Azrail, içeri girmek için izninizi ister!” dedi. Resûl-i Kibriya Efendimiz müsaade edince, Hz. Azrail içeri girdi. Efendimizin önüne oturdu. “Yâ Resûlallah!..” dedi, “Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu alacağım, istersen sana bırakacağım!” Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Cebrail’e baktı. O da, “Yâ Resûlallah, Mele-i Âlâ seni beklemektedir!” dedi. Bunun üzerine, Hâtemû’1-Enbiya Efendimiz, “Yâ Azrail, gel, memuriyetini yerine getir.” diye buyurdu.”
Peygamberimizin, Rabbine Kavuşması
Mübarek başlan Hz. Âişe’nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Yanında su kabı vardı. İki elini suya batırıp ıslak ellerini mübarek yüzüne sürdü. Mübarek dudaklarından “Lâ ilahe İllallah.” cümlesi döküldü. Sonra ellerini yüzünden kaldırdı. Gözlerini evin tavanına dikti. “Allah’ım, Refık-i Âlâ!..” cümlesini tekrarlaya tekrarlaya 63 yaşında iken mübarek ruhu Refık-i Âlâ’ya yükseldi. Tarih, Hicret’in 11. senesi, Rebiülevvel ayının 12’si, Pazartesi günü. Milâdî: 8 Haziran 632.