Beni hiç zâyi eder mi?
Abdülvâhid bin Zeyd şöyle anlatır:
Bir defâsında deniz yolculuğuna çıkmıştık. Bindiğimiz gemi fırtınaya tutuldu. Sonunda
dalgalar bizi bir adaya sürükledi. İnip dolaşmaya başladık. Puta tapan bir adama rastladım.
“Neden bu puta tapıyorsun. Bu ne fayda ne de zarar verir!” dedim.
“Siz kime taparsınız?” diye sorunca; “Her şeyi yaratan, her şeye kâdir olan Allahü teâlâya
ibâdet ederiz.” dedim.
“Bunu size kim bildirdi?”
“Allahü teâlâ bize kerîm bir peygamber gönderdi, o bildirdi.”
“O peygamber nerededir?”
“Bize Allahü teâlânın gönderdiği dîni bildirip, tebliğ vazîfesini tamamladıktan sonra vefât
etti. Allahü teâlâya kavuştu.”
“Ondan hiçbir alâmet kaldı mı?”
“Evet O, Allahü teâlâdan bir kitap getirdi. Bizim yanımızdadır.”
Aramızda geçen bu konuşmadan sonra:
“O kitâbı bana gösterin.” deyince Kur’ân-ı kerîmi ona gösterdim.
“Ben bunu okumasını bilmiyorum.” dedi. Sonra açıp bir sûre okudum. Ben okudukça o
ağladı. Sûreyi bitirince; “Lâyık olan şudur ki, kimse bu kelâmın sâhibine âsi olmasın!”
diyerek hemen müslüman oldu. Ona Kur’ân-ı kerîmden birkaç sûreyi ve kendisine yetecek
kadar din bilgisi öğrettik.
O gece yatsı namazını kıldık. Yatma zamânı gelince O yatmadı ve sabaha kadar ibâdet etti.
Talebelerime; “Bu yeni müslüman oldu. Aramızda biraz para toplayıp verelim de sıkıntı
çekmesin.” dedim. Parayı toplayıp götürdüğümüzde; “Bu nedir?” dedi. “Bunu al, kendine
nafaka alırsın, sıkıntı çekmezsin.” dedim.
“La ilâhe illallah. Ben daha önce bu adada iken, puta tapardım. Allahü teâlâyı bilmezdim,
fakat O beni zayi etmedi, korudu. Şimdi ise O’nu tanıyorum. Beni hiç zâyi eder mi?” dedi.
Üç gün sonra onun hastalanıp yatağa düştüğünü haber aldım. Hemen yanına koştum. “Bir
isteğin var mıdır?” dedim. Benim ihtiyâcımı, her ihtiyacı gideren Allahü teâlâ karşıladı.” dedi.
Bu görüşmemizden bir gün sonra da vefât etti. O gece onu rüyâmda bir bahçe içinde gördüm.
Bahçenin üzerinde yüksek bir kubbe, kubbenin altında bir taht üzerine oturmuştu. Yanında da
bir hûri vardı. Meâlen; “…Melekler de her kapıdan yanlarına vararak şöyle diyeceklerdir:
Sabrettiğiniz için, size selâm olsun! Âhiret saâdeti ne güzeldir!” (Ra’d sûresi: 23-24) buyrulan
âyet-i kerîmeyi okuyordu.