Havada Yürüyen Bir Şeyhin, Hz. Pir’den İcazet Alması
Havada Yürüyen Bir Şeyhin, Hz. Pir’den İcazet Alması
Büyük Şeyh Arif Billâh Halife b. Musa Irakî, dedi ki: “Bir kere kalabalığın çok olduğu beldeye çıkıp geldim. Orada havada oturan bir şeyh gördüm ve ona selam verdim. Selamıma karşılık verdi. Ona: “Nasıl havada oturabiliyorsun? dedim. O:
“Ey Halife, hevâ ve hevese muhalefet ettim ve havada oturdum.” dedi. Sonra tekkesinde Şeyh Abdûlkadir’i ziyarete geldim. Onu da kubbede havada otururken gördüm. Havada otururken gördüğüm o adam da, O’nun huzurunda mütevazı şekilde oturuyordu. Adam, Şeyh Abdûlkadir (ks) ile konuştu ve O’na hakikatlerdeki hükümlerden sordu. Sonra ikisi marifetler hakkında konuştular, fakat öyle bir konuşma ki, ben ondan hiçbir şey anlamadım. Sonra Şeyh kalkıp gitti. Ben de adamla yalnız kaldım. Ona: “Niçin buradasın? dedim. O da;
“Allah-u Teâla جل جلاله seçilmiş bir velisinin veya mukarreb kılınmış
(yakınlık verilmiş) bir habibin (sevgilinin) mutlaka buraya sık sık ziyareti ve medet isteği vardır.” dedi. Ona: “İkinizin konuşmasından hiçbir şey anlamadım.” dedim. O;
“Her makamın hükümleri vardır. Her hükmün manaları vardır. Her mananın bir ibaresi, o manayı ifade eden bir ifadesi ve cümlesi vardır. Bu ibareyi ancak onun manasını anlayan anlar. Manayı da ancak onun hükmünün kendisinde tahakkuk ettiği kimse anlar. Hüküm de ancak işaret edilen makama ulaşan kimsede tahakkuk eder. İşte böylece onun huzurunda oturdum. Beni idareci kılan (mevki, makam veren) ve beni tasarruf sahibi yapan bir zatın huzurundan bugün nasıl uzak dururum.” dedi. Ona; “Seni neye idareci kıldı (makam verdi) ve ne hususunda seni tasarruf sahibi kıldı?” dedim. O;
“Bana havada oturup yaşayan “Rical’i Gayb”tan yüz tane şeyhin öncülüğünü verdi. O erler ki onları ancak Allah جل جلاله’ın dilediği görür. Beni
onların hallerinde kabz ve bast olarak tasarruf sahibi kıldı.” dedi. Sonra dedi ki: “Şeyh Abdûlkadir, işi Evliya’ya, Ebrar’a ve Ebdal’a yüklemiş, yetki vermiştir. Kendi zamanında onun dışındaki yetkili evliyanın hallerine ve sırlarına şamil (muttali) idi.”