Kavunları gizle
Abdülkâdir Deştûtî bir talebesi ile birlikte Kar Gölü kenarındaki câmide Cuma namazı için
bulunuyordu. Cumâ namazının farzına duracakları sırada Deştûtî başını önüne eğerek,
kolunun yeni ile gözlerini kapatıp bâzı hareketler yaptı. Bunu gören bir talebesi hayrete düştü
ve bu düşünceler içinde namaza durdu. Talebe namazdayken kendini Mekke-i mükerremede
Harem-i şerîfte imâmın arkasında namaz kılarken gördü. Namazdan sonra hocasını aradı ise
de bulamadı. Sonra Kâbe-i muazzamayı tavaf edip, sa’y yapılan yere çıktı. Orada çarşı
kurulmuştu. Çarşıdan, üç tane küçük kavun aldı ve cübbesi altında bunları sakladı. “Ben
şimdi hocamın bulunduğu Mısır diyârına nasıl döneceğim?” diye merak ederek yürüdü.
Birkaç adım atınca kendini, hocasının namaz kıldırdığı câmide gördü. Kendisi de orada idi.
Onu görünce tebessüm etti ve daha hiç bir şey anlatmadan; “Yanında bulunan kavunları gizle.
Bu hâlini, ben hayatta olduğum müddetçe kimseye anlatma.” buyurdu. Talebe hocasının
zâhiren başka yerde görünse bile hakîkatte mübârek yerlerde bulunduğunu ve namazları
oralarda kıldığını anladı. Bâzan da, hem zâhiren hem de bâtınen gidip, namazını o mübârek
yerlerde kılardı. Bu hâdiseden sonra, talebenin hocasına olan muhabbeti ve bağlılığı daha da
arttı. Bu hâdiseyi de onun sağlığında kimseye anlatmadı.
1) Tabakât-ül-Kübrâ; c. 2, s. 138
2) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c. 2, s. 95
3) Ed-Dav-ül-Lâmi’; c. 4, s. 300
4) Mu’cem-ül-Müellifîn; c. 5, s. 299
5) Þezerât-üz-Zeheb; c. 8, s. 129
6) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c. 13, s. 378