HZ.iDRiS ALEYHiSSELÂM
HZ.iDRiS ALEYHiSSELÂM
idris aleyhisselâm fiît aleyhisselâmın torunlarındandır. ibranice olan Tevrat’ta ismi Hanûh diye geçer. Bu, Arapça’ya Ahnûh diye tercüme edilmiştir. Kur’anı kerimde ismi idris diye bildirildi. Kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlık verildiğinden, müselles bin ni’me, yani kendisine üç nimet verilen de denilmiştir. Babil’de veya Mı sır’da Münif denilen yerde doğduğu rivayet edilmiştir. idris aleyhisselâ mın babasının adı Yerd, annesinin ismi, Berre veya Eşvet’tir. idris aleyhisselâmın içerisinde büyüdüğü cemiyet, madden ve manen bozulmuştu. Onlar, Kâ bil’in evladından bir cemaat idi. Hazreti Âdem’in ve Hazreti fiît’in gösterdikleri doğru yoldan ayrılmışlardı. Allahü teâlâya ibadeti ve kulluk vazifesini yerine getirmeyi terketmişlerdi. Her türlü kötülü ğü işliyorlar, haramları helal sayıyorlardı. Hazreti Âdem ve fiît aleyhisselâ mın bildirdikleri meşru nikâha rağbet etmiyorlar, zina yapıyorlardı. Günahlara, oyun ve eğlenceye dalmışlardı. Bütün bunlara rağ men, çok sabırlı ve kullarına pek merhametli olan Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette mesut ve huzurlu olacakları yolu göstermesi için, onlara Hazreti idris’i peygamber olarak gönderdi. idris aleyhisselâma 30 sahife (forma) verdi. Cebrail aleyhisselâm dört defa geldi ve Hazreti idris’e Allahü te âlânın emir ve yasaklarını bildirdi. Hazreti idris de bunları insanlara tebliğ etti ve, “Allahtan başka ilâh yoktur. Yalnız Ona ibadet idiniz! Allahü teâlânın emirlerine itaat edip, yasaklarından sakınmak suretiyle kendinizi cehennem aza bından koruyunuz. Dünyaya rağbet etmeyiniz, ona gönül bağlamayınız! Dünya sevgisini içinizden atınız! Işlerinizde ve insanlara olan muamelenizde adaletten ayrılmayı nız! Size bildirdiğim şekilde ve vakitlerde namaz kılınız, oruç tutunuz, mallarınızın zekâtını veriniz! Cünüp olduğunuzda, ondan temizlenmek için yı kanınız! Domuz, eşek ve köpek eti yemeyiniz! Sarhoş eden ve aklı gideren içki ve maddelerden sakı nınız” buyurarak, Allahü teâlânın emir ve yasakları nı bildirdi. idris aleyhisselâm bizzat kendisi, Allahü teâlâ nın emir ve yasaklarını büyük bir dikkatle yerine getirirdi. Hergün çok ibadet ve taat ederdi. Melekler cemaatler hâlinde onu ziyarete gelirler, ona gö rünürler ve onunla sohbet ederlerdi. idris aleyhisselâm, onların her birinin ismini, yaptığı işi, okuduğu tesbî hi bilir; onları tek tek gö rürdü. Allahü teâlânın kendisine ihsan ettiği bir mucize olarak, ağaçlarda ne kadar yaprak olduğunu bilirdi. Daima; “Ağaç ların yaprakları kadar” diyerek tesbih okumaktan hoşlanırdı. idris aleyhisselâm hilâl görüldüğü zamanı ve daha başka vakitleri ümmeti için bayram yaptı. Yine Allahü teâlânın verdiği bir mucize olarak, idris aleyhisselâm havadaki bulutlara dağılmaları için emir verebilirdi. O emir verdiği zaman, bulutlar derhal dağılırlardı. Hatta bulutlar, onun emrine itaatlarını sözle de ifade ederlerdi.
idris aleyhisselâm, kavmine, kendisinden sonra gelecek peygamberleri haber verdi. Onlara Resulullahın vasışarını da bildirdi. Peygamber efendimizin mübarek vasışarını şöyle anlattı: “O ahir zaman nebîsi, bütün kötülüklerden korunmuştur. Yüksek bir ahlâk üzere yaratılmıştır. Göklere ve yere dair her meseleyi, her acı ve elemin şifa ve devasını Allahü teâlânın izni ile bilir ve duâsı kabul olur. Âlem Onun dini ve daveti ile ıslah olur, düzelir.” idris aleyhisselâm, kendisinden sonra meydana gelecek olan Nuh tufanını da bütün tafsilatı ile anlatmıştır. idris aleyhisselâmın peygamberliğine delalet eden bu kadar açık mucizeleri görmelerine rağ men, kavminden pek az kimse ona itaat etti. Bir rivayete göre, kavminden ona bin kişi iman etti, pek çoğu karşı geldi. Bunun üzerine idris aleyhisselâm o memleketten başka bir yere hicret etmeye karar verdi. Kendisine iman edenlere de, böyle yapmalarını emretti. Fakat müminlere memleketlerinden ayrılmak zor geldi. Hazreti idris’e dediler ki: Biz Babil’den ayrılırsak, böyle bir yeri nasıl buluruz? idris aleyhisselâm onlara buyurdu ki: Biz buradan Allah için hicret ettiğimizden, inşaallah Allahü teâlâ bize Babil gibi bir yer nasip eder. Nihayet, idris aleyhisselâm ve ona iman edenler, mallarını ve mülklerini bırakarak, birlikte Babil’den ayrıldılar. Uzun bir yolculuktan sonra Babilyun denilen bir yere geldiler. Burada geniş bir vâ diyi ve Nil nehrini gördü ler. idris aleyhisselâm, Nil nehrinin kenarında durup, Allahü teâlâyı tesbîh eyledi. Sonra yanındakilere buyurdu ki: işte, sizin terkedip geldiğiniz yerdeki gibi bir nehir! Bu mıntıkaya, Araplardan başka bütün eski milletler Babilyun; Araplar ise Mısır derler. Mısır ismi; Nuh tufanından sonra buraya gelip yerleşen Mısır bin Hâm ismindeki bir şahsa nisbeten verilmiştir. Böylece, idris aleyhisselâm kendisine iman edenlerle beraber burada yerleşti. insanları Allahü teâlânın emirlerini yapmaya çağırıp, iyilikle emredip, kötülükten nehyetmeye devam etti. Harp aletleri yapıp, kâfirlerle cihad yaptı. Onlardan pek çok esir aldı. 100 şehir kurdu. Bunların en küçüğü Diyarbakır yakınında bulunan Reha şehridir. Her millet, öğrendikleri bu kaidelere göre, kendi bölgelerinde pek çok şehirler kurdu. idris aleyhisselâm bunlardan başka, insanlara muhtelif ilimleri de öğretti. Pek çok kimseye hikmet ve matematik dersleri verdi. Fen ilimleri, tıp ve yıldızlarla alâkalı ince ve derin meselelerden bahsetti. Allahü teâlâ ona, semaların esrarını, terkiplerini, neden meydana geldiklerini, yıldızlarla alakalı derin bilgileri, senelerin sayısını ve hesap ilmini öğretti.
idris aleyhisselâm, bunların yanında kavmine kalem ile yazı yazması nı, elbise dikip giymeyi de öğretti. Bundan önce insanlar, hayvan derisi giyerlerdi. Bu ilimler, Allahü teâlânın bildirmesi ile oldu. Yoksa insanoğlunun aklı ve zekâsı, sadece araştırma yolu ile bu bilgilere ulaşamazdı. Hazreti idris’in hikmetli sözleri idris aleyhisselâm, insanlara hikmetli sözler ile pek çok nasihatta bulundu. Onun bu kıymetli sözlerinden bazıları şunlardır: Akıllı kimse, sultanlara, âlimlere ve dostlarına hakaret gözü ile bakmasın! Yoksa sıkıntıya düşer, dinine zarar gelir, mürüvvetini yok eder. Akıllı kimse, hikmeti arar. Umumî bela ve musibetten dolayı boşuna ızdırap gösterip, kendisine zarar vermez. Akıllı kimsenin mertebesi yükseldikçe, tevazuu artar. Akıllı kimse başkaları nın aybına bakmaz. Kişinin aybını yüzüne vurmaz. Malı çoğaldıkça, mağrur olup ahlâkını bozmaz. Cahil, mertebesi yüksek olsa da, basiret ehlini hakîr ve aşağı görür. Akıllı kimsenin dünyadaki mertebesi ne kadar aşağı olsa da, basîret ehli yanında yüksektir. Bir kimse; adaletli devlet reisi, hükmü geçerli hâkim, tabibi hâzık ve akarsu bulunmayan bir yerde yerleşse, canını ve malını zâyi etmeye çalış mış olur. ilim ve salih amele kavuşmak isteyen, cehaleti ve kötü işleri bıraksın. Nitekim her sanattan anlayan kimse, terzilik yapmak istediği zaman, onunla alâkalı aletleri alır, diğerlerine ait olanları bı rakır. Âhiret ile dünya sevgisi bir arada bulunmaz. Duâ ettiğiniz zaman niyetiniz halis olsun, namaz ve oruçlarınızda da böyle yapınız! Yalan yere yemin etmeyiniz! Âdi ve düşük kazançlardan sakınınız! Âmirlerinize itaat ediniz! Büyüklerinize tevâzu gösterip, dillerinizden Allahü teâlâya hamdi dü şürmeyiniz! Hikmet, insan için hayattır. Kavuştukları nimetlerden dolayı insanları haset etmeyiniz! Çünkü, insanlar bu nimetlerden az faydalanırlar. Kendisine yetecek miktardan fazlasını elde etmeye çalışanı hiçbir şey doyuramaz. Dostlar arasındaki hakiki sevgi, içinde bir menfaat temin etme ve kendisinden bir zararı def etme düşüncesi olmayan sevgidir. insanda bulunan en faziletli cevher, akıldır. Sahibini pişman ettirmeyen en kıymetli şey, salih ameldir. işleri tedbir ve tanzimde en mühim şey, çalış maktır. En koyu karanlık, cehalettir. iyi hasletlerin en üstü nü, kızgınlık hâlinde doğruluk, sıkıntı hâlinde cömertlik, ceza vermeye gücü yettiği hâlde affetmektir. Akıllı ile cahili birbirinden ayıran şey, akıllının konuştuğu lehine, câhilinki ise aleyhinedir. Ölüme hazırlıklı olmak sebebiyle ölümden korkmamak, kişinin faziletindendir. insanlar için en faydalı şey, kanaat ve kadere rıza göstermektir. En zararlısı ise, aç gözlülük ve kızmaktır. Çünkü, kanaat ve kadere rıza gösteren huzurlu olur. Aç gözlü ve hırslı olan ve kızan kimse, daima gamlı ve kederli olur. idris aleyhisselâm hikmetli nasihatlarında, yine şunları buyurmuştur: Hiçbir kimse, Allahü te âlânın mahluklarına iyilikte bulunması ile yaptığı şü kür gibi, hiçbir şeyle nimetlerine şükür yapamaz. Dalalet ve helakın temeli; kişinin, hayır işleri, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı sayıp, kötülükleri, fitne ve fesadı, şeytanın işleri ve tuzaklarından saymamasıdır. Bir arkadaşına, dostuna iftira eden kimse, mutlaka onun cezasını çeker. insanlar için durum böyle olursa, hep kötü lüklerin sebebi Allahü te âlâdır diye, Allahü teâlâ ya iftira eden kimse, bunun mesuliyetinden nasıl kurtulur? iyilik de, kötülük de mutlaka sahibine ulaşır. Kendisine hayır ulaşan ve hayra vesile olan kimseye ne mutlu. Kendisine kötü lük ulaşan ve kötülüğe sebep olan kimseye ise hakikaten çok yazık. Her şeyi değiştirmek mümkün, fakat, bir şeyin tabiatını, aslını değiştirmek imkânsızdır. Kötü ahlâktan başka her şeyi de ğiştirmek mümkündür. Her şeyi defetmek mümkün, fakat kaza bundan müstesnadır. Senin ve yer ehlinin yanında en beğenilen şey, insanlar arasında adalet, hikmet ve hak ile konuşan doğru dildir. Yolu; selamet, rahmet, başkalarına eziyetten vazgeçmek olanın yolu, Allahü teâlânın yoludur. Yolu; helak etmek, kötü huylu olmak ve başkasına eziyet vermek olanın yolu ise şeytanın yoludur. Ey insan, acıktığın zaman çocuk gibi, doydu ğun zaman azgın köle gibi, mülk sahibi olduğun zaman haddi aşan cahil gibi olma. Dosta, düşmana herkese nasihat et. Böylece dostuna karşı yapman îcabeden bir vazifeyi yapmış olursun. Düşmanın ise, senin nasihatını öğrenince, senden korkar ve seni kıskanır. Eğer o akıllı olsa idi, senden utanır ve işlerinde sana müracaat ederdi. Sıkışık ve darlık zamanında, kişinin cömertlikte bulunması, onun cömertliğine; mala ve dünyaya düşkün olduğu hâlde, şüphelilerden bile sakınması, kişinin doğruluğuna; kızgınlık sırasında, affetmek ise hilmine, yumuşaklığına delalet eder. insanların kendisini sevmesini, yardım etmelerini, onların kendisinden güzel ve iyi yönleri ile bahsetmelerini isteyen kimsenin, onlara aynı şekilde davranması gerekir. Kişinin hayır ve hikmeti elde etmesi ve kendisini ayıplardan muhafazası üç şeye sahip olmak ile mümkündür: 1 Vezir. 2 Velî. 3 Arkadaş. Kişinin veziri; aklı, velîsi; iffeti, arkadaşı; salih amelidir. idris aleyhisselâmın hem sözleri, hem de işleri hikmetli idi. idris aleyhisselâma, “Hüsni zan nasıl elde edilir” diye sordular. Buyurdu ki: insanları güzel bir şekilde karşılamak, onlara güler yüz göstermek, onlara iyi muamele etmek suretiyle. Hazreti idris’in göğe çıkarılması idris aleyhisselâm insanları üç tabakaya ayırdı. Zâhidler, sultanlar ve tebaa, yani halk. Yalnız Allahü teâlâdan istedikleri ve Ondan hiçbir zaman gafil olmadıkları için, zâ hidleri, diğer iki sınıftan üstün tuttu. idris aleyhisselâm, gerek sözleri ve gerekse işleri ile insanlara günlük hayatlarında lazım olan pek çok şeyi öğretti. Zamanla, insanlar çoğaldı. idris aleyhisselâm, emri altındaki yerleri dört bölgeye ayırdı ve oralara, kendi adına idare edecek kimseler tayin etti. Tayin ettiği bu vekiller, onun gibi, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlattılar. idris aleyhisselâm, yeryüzünün meskûn yerlerini dört bölgeye ayırıp, herbirine bir vekil tayin edince, Mısır’dan ayrıldı. Yeryüzünü dolaşarak tekrar oraya döndü. Bir müddet sonra Aşûre gü nünde göğe kaldırıldı. Nitekim, Kur’anı kerimde Meryem suresi 57. ayeti kerimesinde mealen şöyle buyurulur: “Biz onu yüksek bir mekana kaldırdık.” Resulullah efendimiz de şöyle buyurdu: (Ben Mirac gecesi dördüncü kat semaya (göğe) vardığımda, idris (peygamber) ile karşılaştım. Cibril bana; “Bu gördü ğün idris’tir. Ona selam ver” dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamıma cevap verdi. Sonra (bana); “Merhaba salih kardeş, salih peygamber!” dedi.) idris aleyhisselâm gö ğe çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadı. Resmini yapıp seyreyledi. Daha sonra gelenler, bu resimleri “tanrı” sandı. Çeşitli heykeller de yapılıp tapıldı. Böylece putperestlik meydana çıktı.
Peygamberimizden bin sene önce, Hicaz’daki Huzaa hükümetinin reisi olan Amr bin Luhay, Putperestliği fiam’dan Mekke’ye getirdi. Putlara tapanlar, putlardan ses işitirdi. Cin, putun, yani heykelin içine girip söylerdi. Peygamberimizin dünyayı teşrif ettiği, islâmiyetin başladığı, birçok putlardan işitilmişti. Bu sözlerle, çok kimselerin müslü man olduğu, Mir’âtı Mekke adlı tarih kitabında uzun yazılıdır. Putperestliğin Hazreti Âdem’in vefatından sonra, Hazreti idris’in peygamber olarak gönderilmesinden önce çıktığı da rivayet edilir. idris aleyhisselâm peygamber olarak gönderilmeden önce, duâları makbul bazı salih kimseler vardı. Bunların isimleri, Ved, Süvâ, Yeğûs, Yeûk ve Nesr idiler. Bunlar vefat edince, onları sevenler, teselli bulmak için, onların suretlerini yapıp, evlerinde sakladılar. Zamanla bu suretlerin yapılış maksadı unutuldu. Onlara tapmaya başladılar. Bu suretlere tazim ve hürmette çok ileri gittiler. Bu sı rada şeytan onlara, “Bu suretler, yeryüzünün tanrılarıdır. Ecdadınız onlara ibadet ederlerdi” diye vesvese verip, insanları doğru yoldan saptırdı. Böylece putperestlik ortaya çıktı ve islâmın zuhuruna kadar devam etti. islâmiyet gelince, putperestliğin kökünü kazı dı. islâmiyet, zatında ve sıfatlarında hiçbir zaman Allahü teâlâya şerik, ortak kabul etmez.