HZ.LÛT ALEYHiSSELÂM
HZ.LÛT ALEYHiSSELÂM
Lût Gölü yanındaki Sedum şehri halkına peygamber olarak gönderilen Lût aleyhisselâm, ibrahim aleyhisselâmın kardeşi Hârân’ın oğludur. Hazreti ibrahim’in ateşten kurtulmasından sonra, birlikte şam tarafına hicret ettiler. Bir müddet şam bölgesinde kaldılar. Allahü te- âlâ, Hazreti ibrahim’e vahyedip; Hazreti Lût’u, Sedum ahalisine peygamber olarak gönderdiğini bildirdi. ibrahim aleyhisselâm, Allahü teâlânın emrini, yeğeni Hazreti Lût’a tebliğ edip buyurdu ki: – Sedum şehrine git! O bölge halkını, bir olan Allahü teâlâya ibâdet etmeye, putları terketmeye davet et! Allahü teâlânın emirlerini bildir, yasaklarından sakındır! Alt üst edilen yer Hazreti Lût’un peygamber olarak gönderildiği Sedum ahalisi, Kur’an-ı kerimde; “El-mü’teşkât Alt üst edilen yer” olarak bildirilen bölgede yaşarlardı. Bu bölge, bugünkü israil ile Ürdün devletleri arasında bulunan Lût Gölü civarındaydı. Burada başta en büyükleri Sedum olmak üzere; Sûd, Sâid, Dumâ ve Âmura adında beş şehir vardı. Bu şehirlerde yaşayan insanlar putlara tapı- yor, yol kesip soygunculuk yapıp, o zamana kadar hiç- bir kavim ve millet tarafından işlenmemiş, bugün en tehlikeli hastalıklardan AIDS’in baş sebeplerinden olduğu tesbit ve ispat edilmiş olan çirkin ve iğrenç livâta [homoseksüellik] şilini açıkta, herkesin içinde işliyorlardı. Adaletsizlik ve zulüm kol geziyor, zayıf insanlar eziliyor, fuhuş ve ahlâksızlık olan söz ve şiller, herkesin içinde alenî olarak yapılıyordu. Edep ve hayâ tamamen yok olmuş- tu. Ayıp ve günah olarak peygamberler tarihi ansiklopedisi 312 bilinen her şey topluluk içinde yapıldığı gibi, yapanlar daha çok itibar görüyordu. En kötüsü; bu yapılan çirkin ve iğrenç hareketlerden kimse kimseyi sakındırmıyor, bu hareketleri yapmayanlar ise, toplumun dışına itilip ayıplanıyordu. işte böylesine azgın bir kavim üzerine peygamber olarak gönderilen Lût aleyhisselâm, Sedum diyarına gitti. Sedum şehri, Nemrûd’un akrabalarından Sedum bin Hârik isimli bir kral tarafından idare ediliyordu. Lût aleyhisselâm, Sedum şehrine varınca, çar- şının ortasında durdu. Onları bir olan Allahü teâlâya imana ve Ona ibâ- det etmeye davet etti. Yapmış oldukları sapıklıklardan ve kötü işlerden vazgeçtikleri takdirde, dünyada ve âhirette mesut ve huzurlu olacakları- nı; kötülüklerine devamda ısrar ettikleri takdirde, dünyada ve âhirette şiddetli şekilde azap göreceklerini bildirerek dedi ki: – Ey insanlar! Allahü teâlâdan korkunuz ve Ona itaat ediniz! Putlara ibâdet etmekten vazgeçiniz! Sizden önce hiçbir milletin yapmadığı kötü, çirkin işleri bırakınız! Ben, Allahü teâlânın, size göndermiş olduğu peygamberiyim. Artık Allahtan korkun ve bana itaat edin! Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, âlemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi bırakıp da, insanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? Siz helâli bırakıp harama yönelen bir kavimsiniz. Sedum şehrinin halkı, geçmiş ümmetlerin yaptı- ğı gibi, bu davete uymadı. Lût aleyhisselâmı yalanladılar. Onu dinlemediler. “Biz dedelerimizi böyle gördük” dediler. Hazreti Lût’un hiç kimseden çekinmeden insanları doğru yola daveti kendisine ulaştığı zaman, kral; “Onu bana getirin” dedi. Lût aleyhisselâm, kralın yanına vardı. Kral sordu: – Sen kimsin? Seni kim gönderdi ve niçin geldin? Kralın yanında bulunanlar; “Onun ismi Lût’tur. Kavmini kötülüklerden sakındırmak, Allaha ibâdet etmelerini bildirmek üzere peygamber olarak gönderilmiş oldu- ğunu söylüyor” dediler. Kral bu hususları Hazreti Lût’tan da işitince, kalbine şüphe ve korku düştü. Lût aleyhisselâma dedi ki: – Ben kavmimin içinden bir kişiyim. Rabbinin emir ve yasaklarını onlara anlat. Eğer kabul ederlerse, ben de onlarla beraberim. Lût aleyhisselâm kralın yanından ayrıldıktan sonra, tekrar kavmini bir olan Allahü teâlâya ibâdet etmeye, isyan ve kö- tülüklerden sakındırmaya, Allahü teâlânın azabıyla korkutmaya başladı. Doğru yoldan tamamen ayrılmış olan insanlara, yaptıkları işlerin fenalığını ve çirkinliğini anlatıp, kö- tülüklerini yüzlerine vurdu. Onlara dedi ki: – Bu âlemde sizden önce hiç kimsenin yapmadığı hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? Çirkin olduğunu bile bile o kötülüğü yapacak mısınız? Gerçekten siz, cehaletle yaptığınız işin kötü akıbetini düşünmezsiniz. Rabbinizin sizin için yarattığı kadınlarınızı terkedip, erkeklere meyletmekle, muhakkak siz azmış bir milletsiniz! Hazreti Lût’un bütün bu sözlerine, onlara doğru yolu göstermek için gayretlerine karşılık kavminin cevabı; onu ve ona inananları şehirlerinden kovmaya kalkışmak oldu. Hazreti Lût’u ve ona tâbi olanları Sedum şehrinden çıkararak, kötülüklerine tam bir serbestlik içinde devam etmeye karar verdiler. Hazreti Lût’a varıp, onu yurtlarından çıkarmakla tehdit ederek dediler ki: – Ey Lût! Eğer sen bizi bu amelimizden nehyetmekten vazgeçmezsen; elbette seni şehrimizden çıkarırız! Lût aleyhisselâm, onları, Allahü teâlânın azabı ile korkuttu. Onlar yine aldırış etmediler. Hatta alay edip; “Eğer doğru sözlü isen, Allahü teâlâdan bizim için vaat olunan azabı getir” dediler.
Yıllarca bıkıp usanmadan kavmini ıslaha çalışan Lût aleyhisselâm, onların ıslah olacaklarından ümit kesip, şerlerinden Allahü teâlâya sığındı: – Ya Rabbi! Bana ve inananlara, onların kötü- lüklerinden ve sıkıntılarından kurtuluş ver! Ya Rabbi! Bozguncular kavmi üzerine azap indirerek bana nusret ver! Lût kavmi her geçen gün işi iyice azıttılar. Kötü- lüklerine kötülük eklediler. Hazreti Lût’un misaşr kabul etmesini, dışarıdan gelen gariplere sahip çıkmasını bile yasakladılar. Sedum kavminin bu isyan ve azgınlıklarından dolayı, yeryüzündeki bütün canlı- lar dayanamayıp, Allahü teâlâya iltica ederek üzüntüsünü arz ettiler. Allahü teâlâ buyurdu ki: Ben halimim, bana isyan edenlere cezasını vermekte acele etmem. Takdir edilen zaman gelince de bir saat ileri ve geri bırakmam. Allahü teâlâ; inanmayıp isyan eden, çok çirkin şilleri işleyen bu Sedum kavmine gereken cezayı vermek ve müminleri kurtarmak üzere melekleri vazifelendirdi. Bu melekler arasında; Cebrail, israşl ve Azrail aleyhimüsselâm da vardılar. Hepsi birlikte insan suretinde Hazreti ibrahim’e vardılar. Bu sırada Hazreti ibrahim’in yaşı yüz yirmiyi, hanımı- nın ise doksanı geçmişti. Melekler; Hazreti ibrahim’e, Allahü teâlânın emriyle ishak’ı müjdelediler. Meleklerle ibrahim aleyhisselâm arasında şu konuşmalar geçti: – Ey Allahın elçileri! Sizin buraya teşrişnizden maksadınız nedir? – Biz günahkâr Lût kavminin helâk edilmesi için gönderildik. Onların üzerine ateşte pişirilmiş çamurdan taşlar ataca- ğız. Rabbin indinde o haddi aşan mücrimler için her bir taşta, helâki takdir edilmiş olan şahsın ismi nakşolunmuştur. Çünkü bu kavim, çeşitli kötülüklerle küfür ve zulüm edicilerden oldular. – Orada Lût vardır. O, zâlimlerden değildir. – Biz oradaki mümin ve kâşrleri biliriz. Biz Lût’a ve ehline kurtuluş veririz. Ancak zevcesi, azaba dahil olanlardandır. Hazreti Lût’un misaşrleri Melekler, ibrahim aleyhisselâmın yanından ayrı- lıp, Sedum şehrine doğru yola çıktılar. Sedum şehrine öğle vakti parlak, güzel yüzlü delikanlılar şeklinde gelip, Hazreti Lût’u tarlada çalışırken buldular. şehrin dışında, Lût aleyhisselâmın kızlarına rastladılar. Büyük kızı su dolduruyordu. Gelen topluluğu görünce dedi ki: – Bu günahkâr ve azgın kavmin arasına ne diye geldiniz? Bu şehirde sizi bir kişiden başka kimse misaşr etmez. O da bu kavmin azgınlıklarına üzülüyor. Kızları, misaşrleri olduğunu haber verince, Lût aleyhisselâm onların yanına gitti. Bu güzel yüzlü gençleri görünce, onlara sordu: – Siz benim bilmedi- ğim kimselersiniz. Buraya niçin geldiniz? Onlar da kendisinde misaşr kalmak için geldiklerini söylediler. Hazreti Lût onları reddetmedi. Ancak azgın ve sapıtmış olan kavminden, genç ve güzel yüzlü olan bu misaşrlere bir zarar geleceği endişesiyle içi sıkıldı. Sonra onlara; “Nereden geldiniz” diye sorunca, melekler; “Uzak yoldan geldik” dediler. Allahü teâlâ meleklere; Lût kavminin kötülükleriyle ilgili, Lût aleyhisselâmın dört defa şahitlik etmesini beklemelerini emretmişti. Lût aleyhisselâm sordu: – Bu kavmin azgınlık ve sapıklıklarını biliyor musunuz? Bu söz üzerine Cebrail aleyhisselâm diğer meleklere dönerek dedi ki: – Bu birinci şehadetidir. Melekler, Lût aleyhisselâma, kavminden şikâ- yetini dinlemek için tekrar dediler ki: – Ya Lût! Biz senin misaşriniz. Kavminin azgınlıkları nedir, anlat! – Yeryüzünde bu belde ahalisinden daha azgın ve şerli bir kavim yoktur. Onlar livata ederler, Allahü teâlâ onlara lânet etsin! Bunun üzerine Cebrail aleyhisselâm diğer meleklere dönerek; “Bu ikinci şehadetidir” dedi. Lût aleyhisselâm insan kılığındaki meleklere dedi ki: – şurada karanlık bastı- rıncaya kadar oturunuz. Sonra şehre girersiniz ve sizin geldiğinizi kimse hissetmez. Çünkü, bu kavim çok azgındır. Allahın lâneti onların üzerine olsun! Cebrail aleyhisselâm tekrar diğer meleklere yö- nelip; “Bu üçüncü şehadetidir” dedi. Bir müddet sonra Lût aleyhisselâm önde, onlar arkada yürü- yerek, Hazreti Lût’un evine geldiler. Hazreti Lût onları içeri alıp kapısını kilitledi. Daha sonra hanımını çağı- rıp, ona tembihte bulundu: – Bunlar benim misaşrlerimdir. Bu hususu gizli tut, kimseye söyleme! Hanımı bu hususu gizleyip kimseye söylemeyeceğine söz vermesine rağmen, hıyanet ederek, evlerinde misaşr olduğunu kavmine haber vererek dedi ki: – Bizim evimizde şimdiye kadar hiç görmedi- ğim güzel yüzlü genç kimseler vardır. Böylece Hazreti Lût’un evine misaşr geldiğini öğ- renen zâlimler, bu haberi bir anda her tarafa yaydı- lar. Süratle toplanıp Hazreti Lût’un evine geldiler. Evin etrafını çevirdiler. Hazreti Lût’u dışarıya çağırıp, misaşrlerini kendilerine teslim etmesini istediler. Misaşrlere de kötü şillerini yapmak istediklerini açıkça söylediler. Kavminin bu isteği karşı- sında, Lût aleyhisselâmın içi sıkıldı, çok sıkıntıya düştü. Onlara nasihat etmeye çalışarak dedi ki: – Ey kavmim! Bunlar benim misaşrlerimdir. Onlara karşı beni mahcup etmeyin. Allahtan korkun! Lût aleyhisselâm kavminden insaf bekliyordu. Fakat gözü dönmüş bu azgın kavmin insafa geleceği yoktu. Diyorlardı ki: – Ey Lût! Bunlar bizim senden çoktan beri duyduğumuz şeyler. Artık bunları ezberledik. Bunları bırak ve bizim istediklerimizi getir. Bizim onları almadan hiçbir yere gitmeyeceğimizi bilmelisin. Gerekirse evi başına yı- kar, yine onları alırız. Sen bu kadar adama güç yetirebileceğini zannediyorsan aldanıyorsun. Hazreti Lût’un ümitleri yine boşa çıkmıştı… iş gittikçe zorlaşıyordu. Misaşrler içeride rahat rahat oturuyor, yapılan konuşmaları dinlemekten ötede hiçbir şey yapmıyorlardı. Hazreti Lût yine de kavmine; “içinizde aklı başında kimse yok mudur” dedi. Kavmi bunu hiç duymamış gibi şöyle cevap verdiler: – Biz seni bizim bu gibi işlerimize müdahale etmekten men etmemiş miydik? Hazreti Lût, misaşrlerini korumak ve insanları bu çirkin kötülükten vazgeçirmek için her türlü nasihati yaptı. Fakat kapı- da toplanan halk bir türlü dağılmıyordu. Hazreti Lût içi daralmış, çaresiz kalmıştı. “Keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir kaleye sığı- nabilseydim” dedi ve ellerini semaya kaldırıp, onların şerrinden Allahü te- âlâya sığındı. Bu esnada Cebrail aleyhisselâm diğer meleklere dönüp; “Bu dördüncü şehadetidir” dedi. Azap geliyor! Hazreti Lût’un bu kadar sıkılıp daraldığını gö- ren melekler, ona meseleyi açtılar. Melek oldukları- nı bildirip, vazifelerini şöyle açıkladılar: Ey Lût! Emin ol, biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kat’iyen dokunamazlar. Biz onların şüphe ettikleri azabı getirdik. Sana Hakkın emri ile geldik. Biz şüphesiz doğru söyleyenleriz. Endişelenme, üzülme! Doğrusu biz seni ve hanımın dışında kalan aileni kurtaracağız. Ancak hanımın azaba uğrayan ve helâk olanlardandır. Bu belde halkının üzerine yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle, gökten elbette bir azap indirece- ğiz. Bunları söyledikten sonra da dediler ki: – Ey Lût! Kapıyı aç ve geriye çekil! Gelmelerinden korkma ve çekinme! Lût aleyhisselâm öyle yaptı. Kapıyı açtı ve geriye çekildi. Azgınlar içeriye girdiler. Misaşr olan melekleri elde etmeye çalıştı- lar. Cebrail aleyhisselâm onlara kanadıyla vurunca, yüzleri siyahlaştı ve gözleri görmez oldu. şaşkın şaşkın geriye kaçıştılar. Bu durum, Kur’an-ı kerimin Kamer suresi 37. âyetinde mealen şöyle haber verildi: (Lût’tan, kavmi, misaşr melekleri istediler. Akabinde anadan doğma gibi kör oldular. işte azabımı ve tehditlerimin âkı- betini tadın dedik.) Kalb gözleri mühürlenmiş azgın ve sapık insanlar, bu azaptan da nasiplerini alamayıp, Lût aleyhisselâmı; “Ya Lût! Yarın sana yapacakları- mıza hazır ol!” diye tehdit ederek, neye uğradıklarını şaşırmış bir hâlde evlerine döndüler. Bütün bunlara rağmen; “Lût, evine sihirbaz ve büyücü- ler getirmiş” diyerek, imansızlıklarından vazgeçmediler. Bundan sonra melekler, Hazreti Lût’a dediler ki: – Gecenin sonunda aileni ve sana inananları bu şehirden çıkar. Sen de arkalarından git. Hepiniz azaptan emin olacaksınız. Yalnız hanımın müstesna… Çünkü kavmine gelecek azap, hiç şüphesiz ona da gelecektir. Onlara vaat olunan helâk zamanı sabah vaktidir. Sabah vakti de yakındır. Lût aleyhisselâm, Allahü teâlânın emrine uyarak kızlarını alıp, inananlarla birlikte şehirden çıktı. Lût aleyhisselâmın hanımı Vâhile, Sedum ahalisinden idi. Lût aleyhisselâm, birinci hanımının vefatından sonra onunla evlenmişti. Lût aleyhisselâma dıştan inanıyor görünüp, kalbden inanmamıştı. Ayrıca melekler eve gelince de kavmine gidip; meleklerin Lût aleyhisselâmın misaşri olduğunu haber vermiş ve hıyanet etmişti. Lût aleyhisselâm, kendine tâbi olanlarla ve kızlarıyla birlikte yola çıkacakları sırada, karısı da onları görüp sordu: – Nereye gidiyorsun? – Bunlar Rabbimin melekleridir. Bu kavmi ve bu şehirleri helâk etmek üzere geldiler. Hanımı Lût aleyhisselâm yola çıkmadan önce başına çamurdan pişirilmiş taş düşüp helâk oldu. Nihayet sabah vakti olunca, Cebrail aleyhisselâm; “Kâşrlerin sabah vakti ne kötüdür”, israşl aleyhisselâm; “Mücrimlerin sabahı ne kötüdür”, Azrail aleyhisselâm da; “Gaşllerin sabahı ne kö- tüdür” diye nida ettiler. Lût kavmi için bildirilen azap vakti gelince, Cebrail aleyhisselâm, şehirlerin altını üstüne getirdi. O şehirlerin ahalisi üzerine, kime isabet edeceği belli olan, ateşte piş- miş taşlar yağdırıldı. O şehirler olduğu gibi yere batırıldı. O şehir ahalisinden olup, azabın geldiği sırada orada bulunmayanları, diğer memleketlere gidenleri de kendileri için işaretlenmiş taşlar, gidip bularak onları helâk etti. Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde Lût kavminin şehirlerini “Müteşkât” yani altı üstüne gelmiş olarak bildirdi. O bölge harap olup, cenâb-ı Hakkın gadabının nişanesi olarak, oradan pis kokulu ve siyah bir su çıkıp göl oldu. O şehirlerin izleri hâlâ durmaktadır. Bunda insanlar için ibret vardır. Allahü teâlâ Zâriyât suresi 37. âyetinde mealen; (Can yakıcı azaptan korkanlar için o beldede bir işaret bıraktık) buyurarak, bu durumu haber verdi. Bugün Sedum bölgesinin yerindeki göl, Lût Gölü adıyla anılmaktadır. Bu, Şlistin’in doğusunda, şerîa nehrinin döküldüğü göldür. Ölü deniz de denir. Kudüs’ün 24 km. doğusundaki Ürdün vadisinde bulunan gö- lün, kuzeyden güneye uzunluğu 74 km. ve en fazla genişliği 16 km. dir. Deniz seviyesinden 369 m. daha aşağıda olan gö- lün, suyu kokuludur. Alanı 930 kilometrekare olup, ortalama derinliği 300 metredir. En derin yeri ise 401 metredir. Bu durumu ile dünyada, sathı deniz seviyesinden en düşük su topluluğu hususiyetine sahiptir. Lût Gölü dünyanın en tuzlu göllerindendir. Suyunda balık cinsi canlılar mevcut değildir. Çevresindeki taşlar üst üste olup, dibinde ve yüzünde toplanan zift sebebiyle suyu siyahtır. Allahü teâlânın kudretinin büyüklüğünün ve düşmanlarından intikam almasının işareti olarak, her devirde yaşayan insanlara büyük bir ibrettir. Lût kavminin azgınlıkları Bu kavmin kötülükleri, fecî bir şekilde helâk edilmelerinin sebepleri, âyet-i kerimelerde, hadis-i şerişerde ve islâm âlimlerinin kitaplarında beyan edilmiş- tir. Bu hususta buyurulanlardan bir kısmı şöyledir: Lût kavmi, bugünkü asrın korkunç hastalığı denilen AIDS’e de yol açan livâtayı, yani homoseksüelliği yaparlardı. Lût aleyhisselâm, onları ne kadar sakındırdı ise de dinlemediler. Lût kavmi ayrıca yolda oturup, gelenlerin yollarını kesiyor, onları taşa tutuyorlardı. Bu husus, Tirmizî’nin ve Ahmed bin Hanbel’in naklettikleri hadis-i şerifte bildirilmektedir. Sedum ahalisi, kendilerini ve bütün kâinatı yaratan, zatında ve sıfatlarında eşsiz ve benzersiz olan Allahü teâlâya iman ve ibâdet etmeyi düşünmeyip, insanlara faydası olmayan taş parçalarına, putlara taparlar, onlara ibâdet ederlerdi. Hatta, Sedum bin Hârik adındaki kralları, putları için büyük ve süslü bir puthane ile, putların konulabileceği yaldızlı kürsüler yaptırmıştı. Lût aleyhisselâmın, bir olan Allahü teâlâya iman ve ibâdet etmeye davetine ve cehennem azabı ile korkutmasına aldırış etmediler. Aksine ona karşı çıktılar, hatta onu Sedum’dan çıkarmaya kalkıştılar. Lût aleyhisselâmın mucizeleri Lût kavminin kötü şillerinden biri de livâta ile öldürmekti. Bu da, Lût kavminin helâk olmasına sebep olan şillerdendir. Çok kötü bir iş ve en azgın bir zulümdür. Lût kavmi bir kimseyi öldürmek istedikleri zaman, ona livâta yapılmasını emrederler; bu şekilde eziyet ettikten sonra öldürürlerdi. Lût kavmi yaptıkları çirkin şilleri gizlemez ve alenî olarak yaparlardı. Hatta yollarda birbirleriyle livâta yaparlardı. Yani homoseksüellikte bulunurlardı. Lût kavmi, kötülüklerden ve fuhuş sözlerden sakınmadıkları gibi, bu iş- lerden sakınanları ayıplarlardı. Lût aleyhisselâm onları Hakka davet edip çirkin işlerden sakındırdığı zaman, “Ey Lût! Bu davadan vazgeçmezsen, mutlaka memleketimizden ko- ğulacaksın veya öldürüleceksin” diye tehdit ettiler. Lût kavminin kötü işlerinden birisi de, çamurdan yapılmış ufak taşları, toplulukta bulunanlara veya yoldan geçenlere atmalarıdır. Onlar yol üstünde otururlar, yanlarında çakıl taşı dolu bir çanak bulundururlar, yabancı birisi geçince ona taş atarlardı. Kimin taşı isabet ederse, onunla livâta yapmaya o kimsenin daha lâyık olduğunu kabul ederlerdi. Lût kavminin helâk olmasına sebep olan kötü işlerden birisi de söz taşı- maktır. Nitekim Lût aleyhisselâmın karısı Vâhile, evlerine gelen misaşrleri kavmine haber verdiği için helâk olmuştur. Lût kavmi vacip olan hakları yerine getirmekte cimri idiler. Yolculara haklarını vermezlerdi. Sadakayı terketmişlerdi. Lût kavminin azgınlıklarından biri de, kendilerini başkalarından üstün görüp, insanlarla alay etmeleri idi. Hadis-i kudsîde Allahü teâlâ buyurdu ki: (Kibriya, üstünlük ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı cehenneme atarım, hiç acımam.) Lût aleyhisselâmın bir- çok mucizesi vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Lût aleyhisselâm kavmini hak yola ve Allahü te- âlâya iman ve ibâdete davet etmek ve kötülüklerden sakındırmak için köylere giderdi. Bir bölgede ondan mucize istediler ve, “Hakikaten peygamber isen bulutsuz havada yağmur yağdır” dediler. Bunun üzerine Lût aleyhisselâm duâ edip, Allahü teâlâdan bulutsuz havada yağmur yağdırmasını istedi. Allahü teâlâ, duâsının kabul oldu- ğunu ve eliyle havaya işaret etmesini vahyetti. Lût aleyhisselâm aldığı emir üzerine, eliyle semaya işaret eder etmez, yağmur yağmaya başladı. Fakat Hazreti Lût’un peygamberliğine yine inanmadılar. Bulutsuz havada yağmur yağması mucizesi, başta sevgili Peygamberimiz olmak üzere başka peygamberlerde de görülmüştür. Aslında bulutlar insanlar için bir perdedir. Bulutları yaratan Allahü teâlâ, bulutsuz da yağmur yağ- dırmaya kâdirdir. Ancak bulutları bir sebep olarak yaratmıştır. Hiçbir şeyi sebepsiz olarak yaratmamaktadır. Fakat, peygamberlerin, peygamberliklerini ispatlamaları için ve velî kulları için bazı şeyleri sebepsiz olarak yaratmaktadır. Hazreti Lût, kavmini yaptıkları kötü işten sakındırmasına karşılık, kavmi, onun bu sakındırmasına engel olmak, ondan intikam almak istiyordu. Bunun için de, Lût aleyhisselâmın koyunlarının otlu yerde yayılmasına engel oluyorlardı. Beldelerinde otsuz bir dağ vardı. Hazreti Lût’un koyunlarını o dağa sürmüşler, oradan çıkmamaları için gözcü koymuşlardı. Lût aleyhisselâm, otsuz dağda ot bitirmesi için, cenâb-ı Hakka duâ etti. Allahü teâlâ peygamberinin duâsını kabul buyurup, o zamana kadar hiç ot bitmeyen dağda yeşil otlar bitirdi. Lût aleyhisselâm yaşadığı müddetçe, o dağdan otlar eksik olmadı. Başka ilgi çekici bir taraf ise; Lût aleyhisselâmın koyunları, o otlardan yediği hâlde bir şey olmuyor, fakat sapık ve azgın kavminin koyunları yediği zaman onların koyunları ölüyordu. Lût aleyhisselâmın kavmi onun davetini kabul etmediği gibi, ona taş atarlardı. Bu taşların hiç birisi, Allahü teâlânın korumasıyla Hazreti Lût’a değmezdi. Lût aleyhisselâm bir taş üzerinde yatsa, sünger gibi yumuşak olurdu. Lût aleyhisselâmın kavmi, birgün onu öldürmeye karar vermişti. Bu hususu Allahü teâlâ ona vahiy ile bildirip, bir dağa gitmesini emir buyurdu. Emr-i ilâhiye uyarak bir dağa gitti. Yolda çok yorulduğundan, bir yere yatıp uyumuştu. Kavminden yedi kişilik bir grup onun izini takip ederek buldular. Bir taş üzerinde uyuduğunu, üzerinde yatmış olduğu taşın sünger gibi yumuşak olduğunu, yattığı yerin çukurlaşmış olduğunu gördüler ve insafa gelip iman ettiler. Uzak yerlerde olan hâ- diseleri görüp haber vermek de, Lût aleyhisselâ- mın mucizelerinden idi. Birgün Hazreti Lût’a inanmayanlardan birisi geldi ve şöyle dedi: Oğlum kayboldu, onun ayrılığına dayanamı- yorum. Nerede olduğunu da bilmiyorum. Hakikaten peygamber isen, onun nerede olduğunu ve ne yaptığını bana haber ver. Bunun üzerine Hazreti Lût, Allahü teâlâya duâ etti. Allahü teâlâ Hazreti Lût’un duâsını kabul buyurdu. Lût aleyhisselâm ile o çocuk arasındaki çok uzak mesafeyi açtı. Hazreti Lût, o çocuğun nerede bulunduğunu, ne yaptığı- nı ve çocuğun şeklini haber verdi. Hazreti Lût’tan bu haberi alan kimse iman etti. Lût aleyhisselâmın davetine karşılık, kavmi onunla eğlenmekten ve alay etmekten hiç geri durmuyorlardı. Sonunda ufacık taşlar ve kumlar dile gelip, Lût aleyhisselâ- ma şöyle dediler: – Kavminin iman etmeyeceği sana göre kesin ise, Rabbine duâ et, onları yakmak için bizi ateş kılsın, onları yakalım. Lût aleyhisselâm da bu şekilde duâ edip, iman etmeyenlerin hepsi ateşte pişirilmiş taşlarla helâk edildiler. Lût aleyhisselâm orta boylu, siyah gözlü, iri yapılı idi. Bütün güzel huylarla huylanmıştı. Güçlük ve sıkıntılara karşı sabırlı ve cömert idi. Çiftçilik ve ziraatle uğraşırdı. Herkese iyilik yapmayı sever, insanları Hakka ve doğru yola çağırırdı. Amcası ibrahim aleyhisselâmın getirdiği dinin emir ve yasaklarını insanlara anlatmakla meşgul olur, onların kurtuluşa ermeleri için çırpınır ve duâ ederdi. Lût aleyhisselâma inanan kimseler çok az idi. Bazı kaynaklarda ona inananların on iki kişi ile birlikte iki kızı olduğu veya iki kızıyla birlikte on kişinin azaptan kurtuldukları belirtilmektedir.