Şekil renkleri

Metin renkleri


Bizi Sosyal Medyada Takip Edin

Hatîb Bin EbîBeltea (r.a)

8 yıl önce
1.007 izlenme
Favorilerime Ekle
Favorilerimden Çıkar
Lütfen bekleyiniz...
Geniş Ekran Dar Ekran
Reklam 5 saniye sonra kapanacak.
Reklam
Reklamı Geç

Hatîb Bin EbîBeltea – Peygamber efendimizin elçilerinden.

Hazret-i Hâtib, genç yaşında Yemen’den Mekke-i Mükerreme’ye gelmiştir. Buraya yerleşen Hazret-i Hâtib, burada evlenmiş ve birçok çocuğu olmuştur.

 

Hâtib bin EbîBeltea, Müslüman olmadan önce, şâirliği ile meşhurdu. İyi bir süvâri idi. Hicretten önce Müslüman olmakla şereflenmiş olup, bunun kesin tarihi bilinmemektedir. Mekkeli Müslümanlarla birlikte, Peygamber efendimizin hicretinden önce Medîne’ye hicret etmiştir.

 

Îmânı kuvvetli, teslimiyeti tamdı

Medîne’de bir süre EnsardanMünzir bin Muhammed’in evinde misâfir kalmıştır. Resûlullah efendimiz, onu EnsardanHâlid bin Râhile ile kardeş yapmıştı.

 

Hâtib bin EbîBeltea hazretlerinin, îmani kuvvetli ve Resûlullaha olan sevgisi ve teslimiyeti tamdı. Bedir, Uhud, Hendek harblerinde ve Bîat-ı Rıdvân ve Hudeybiye’de bulundu.

 

Bedir savaşı, Müslümanlar ile müşrikler arasında yapılan ilk harptı. Bu harbe katılan Eshâb-ı kirâmın gösterdikleri cesâret, sabır, fedakârlık ve Resûlullaha olan bağlılıklarından dolayı, Allahüteâlâ, Bedir harbine katılan 313 Sahâbînin, Cennette kavuşacakları nîmetleri haber vermiştir. Hâtib bin EbîBeltea hazretleri de bu müjdeye kavuşanlardandır.

 

Peygamber efendimiz, 1400 kadar Eshâbı ile hac niyetiyle Medîne’den yola çıkmıştı. Hazret-i Hâtib da bunlar arasındaydı. Bunu haber alan Mekkeli müşrikler, onları Mekke’ye sokmamaya karar verdiler.

 

Elçi olarak gönderilen Hazret-i Osman’dan bir haber gelmeyince, buradaki mü-minler canlarını fedâ ederek Resûlullahı koruyacaklarına söz vermişlerdi. “Bîat-i Rıdvan” adı verilen bu hâdiseyi, AllahüteâlâKur’ân-ı kerîmde, Fetih sûresi 18. âyet-i kerîmesinde haber vererek, onlardan râzı olduğunu bildirmiştir. Bu âyet-i kerîmedemeâlen buyuruldu ki:

“Ağaç altında sana bîat eden, emirlerini kayıtsız şartsız yapmaya söz veren müminlerden Allahüteâlârâzıdır ve onlara sekîne [kalblerine kuvvet] veriyor ve sana olan sevgilerini, Sıdk ve ihlâsı biliyor ve onları yakın bir feth ve zafer ile sevâblandıracağını müjdeliyor.”

 

Sözleri çok tesirliydi

Câbir bin Abdullah’ın bildirdiği hadis-i şerifte de Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

“Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!”

 

Hâtib bin EbîBeltea hazretleri, hicretin yedinci senesinde Hayber gazâsında, Yahûdilere karşı büyük bir cesâretle, kahramanca savaşan ve kalelerini muhâsara eden süvârilerden biriydi. O, kuvvetli bir hitâbete ve iknâ edici bir konuşma kabiliyetine sahipti.

 

Sözleri çok tesirliydi. Dinleyenleri mest ediyor, etkisi altında bırakıyordu. Sûreti, görünüşü çok güzeldi. Güler yüzlü, tatlı dilliydi. İyi bir şâirdi.

 

Resûlullah efendimiz, hicretin altıncı yılında, Mekkeli müşriklerle bir sulh antlaşması yaptıktan sonra, Medîne civarında bulunan altı hükümdara mektup göndererek, onları İslâm dînine dâvet etmişti.

 

Her bir hükümdara gönderdiği elçiler, Eshâbının en seçkinleri olup, sûretleri ve sözleri en güzel olanlarıydı.

 

Ben götürürüm!

Peygamber efendimiz, Hâtib bin EbîBeltea’yı Mısır kralı Mukavkis’a göndermişti. Peygamber efendimiz, onu göndermeden önce sordular:

– Ey Eshâbım! Mükâfatı Allahüteâlâdan beklemek üzere, şu mektubu, Mısır hükümdarına kim götürür?

 

Bunun üzerine Hazret-i Hâtib, hemen yerinden fırlayıp, ayağa kalktı ve Peygamberimize dedi ki:

– YâResûlallah! Ben götürürüm!

 

Bunun üzerine Peygamber efendimiz de buyurdu ki:

– Ey Hâtib! Bu vazifeni, Allahüteâlâ senin hakkında mübârek eylesin!

 

Hâtib bin EbîBeltea hazretleri, mektubu Peygamberimizden aldı. Vedâ edip, evine gitti. Yol için hayvanını hazırladı. Âilesi ile de vedâlaştıktan sonra yola çıktı. Önce Mısır’a vardı. Mukavkis’i orada bulamayınca, İskenderiye’ye gitti. Orada hükümdarın sarayını buldu.

 

Kapıcı, içeriye almadan önce, maksadını öğrendi. Kapıcı Hazret-i Hâtib’a çok hürmet etti. Onu hiç bekletmedi. Mukavkis, o sırada adamlarıyla bir meclis kurmuş bulunuyordu.

 

Hazret-i Hâtib, Mukavkis’in toplantı hâlinde olduğu yere yaklaştı. Peygamberimizin mektubunu eline alıp, ona gösterdi. Mukavkis, mektubu görünce, Hâtib bin EbîBeltea’yı yanına getirmelerini adamlarına emretti.

 

Müslüman ol!

Huzuruna varınca, Mukavkis, Peygamberimizin mektubunu Hazret-i Hâtib’dan aldı. Mektupta şöyle yazıyordu:

– Bismillâhirrahmânirrahîm, Allahın kulu ve resûlü Muhammed’den Kibt’in [Eski Mısır halkının] büyüğü Mukavkis’a, Allahüteâlânınhidâyetine tâbi olana selâm olsun. Bundan sonra; ben seni İslâma dâvet ederim. Müslüman ol ki, selâmet bulasın!

 

Allahüteâlâ sana iki kat ecir versin. Eğer yüz çevirirsen, bütün Kibt’invebâli senin üzerinedir.

 

Ey kitap ehli, sizin ve bizim aramızda bir olan söze gelin! Allahüteâlâdan başkasına ibâdet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım! Allahüteâlâyı bırakıp bâzılarımızbâzılarını Rab edinmesinler! Eğer bu sözden yüz çevirirlerse, “Şâhid olunuz, biz Müslümanız!” deyiniz!

 

Peygamberimizin mektubu okununca, Mukavkis, Hâtib hazretlerine, “Hayırlısı olsun!” dedi.

 

Mısır hükümdarı Mukavkis, kumandanlarını, devlet adamlarını toplayıp, Hâtib ile aralarında, şu konuşmalar geçti:

– Ben, anlamak istediğim bâzı şeyleri sana soracak, bu hususta seninle konuşacağım.

– Buyur, konuşalım!

– Sizi gönderen zat, gerçekten bir Peygamber ise, kendisini öz yurdundan çıkarıp, başka bir yere sığınmak zorunda bırakan kavminin aleyhinde niçin bedduâ etmedi?

– Sen, Îsâ bin Meryem’in bir Peygamber olduğuna inanıyorsun, değil mi?

 

Çok güzel cevap verdin

O, kavmi kendisini yakalayıp, öldürmek istediğinde, buna rağmen onlara bedduâ etmedi ve Cenâb-ı Hak, onu, dünya semâsına kaldırdı. Mükâfatlandırdı. Halbuki, o, kavminin helâk edilmesi için Allahüteâlâyaduâ etse olmaz mıydı?

 

Hâtib’in bu cevabı üzerine, Mukavkis söyleyecek söz bulamadı ve bu sözü üç defa tekrarlattı ve sonunda dedi ki:

– Çok güzel cevap verdin. Gerçekten sen, hikmet sahibi bir zatın yanından gelen hakîm bir kimsesin.

 

Hazret-i Hâtib Hazret-i Mûsâ zamanındaki Firavun’ukasdederekMukavkis’a dedi ki:

– Senden önce, burada bir hükümdar vardı. O, halkına karşı, “En büyük ilâh benim!” diyerek Rab olduğunu iddia etmişti. Allahüteâlâ da, onu dünya ve âhiret azaplarıyla cezâlandırarak ondan intikam aldı. Sen ise, senden başkasından ibret al da, başkasına ibret olma!

– Bizim için bir din vardır. Biz bu dînimizi, ondan daha hayırlısı olmadıkça bırakmayız!

– Senin bağlı olduğun ve daha hayırlısı olmadıkça bırakmayacağını söylediğin dîninden daha hayırlı olan din, hiç şüphesiz İslâmiyettir. Biz seni Allahüteâlânın bu son dînine, İslâmiyete dâvet ediyoruz ki, Allahüteâlâdînini onunla tamamlamış, onu insanlara yeterli kılmıştır.

 

Dahası da yoktur. Bu Peygamber, yâni Muhammed aleyhisselâm, yalnız seni değil, bütün insanları dâvet etti. Bu Peygamber, insanları İslâma dâvet ettiğinde; Kureyş, Ona karşı, insanların en fazla tepki gösterip kaba davrananı; Yahûdiler, en fazla düşmanlık edenleri; Hırıstiyanlar da en yakın olanları oldu.

 

Peygambere itaat emretmiştir

Yemin ederim ki, Mûsâ aleyhisselâmınÎsâaleyhisselâmı müjdelemesi, ancak, Îsâaleyhisselâmın Muhammed aleyhisselâmı müjdelemesi gibidir. Binaenaleyh, bizim seni Kur’ân-ı kerîme dâvet etmemiz, senin Yahûdileri İncil’e dâvet etmen gibidir.

 

Bildiğin gibi, her Peygamber kendisini anlayıp idrâk edecek bir kavme gönderilmiştir. Ve o kavmin, bu Peygambere itaat etmesi emredilmiştir. İşte sen de bu Peygambere yetişenlerden birisin. Biz seni, Hazret-i İsâ’nın da haber verdiği Muhammed aleyhisselâmın dinine dâvet ediyoruz.

 

Hazret-i Hâtib’in, kendisini çok açık bir şekilde İslâmiyete dâvet etmesi üzerine, Mukavkis dedi ki:

– Ben bu Peygamberin hâline baktım, emirlerinde ve yasaklarında aslâ akla uygun olmayan bir şey bulamadım. Anladım ki, bu kişi sihirbaz değildir. Kâhin ve yalancı da değildir. Peygamberlik alâmetlerinden bâzı halleri kendinde buldum.

 

Gizli olan şeyleri meydana çıkarmak, bu alâmetlerdendir. Bâzı sırlardan haber vermek, bu kişiden ortaya çıktı. Hele biraz düşüneyim.

 

Beş vakit namazı emrediyor

Mukavkis, Hazret-i Hâtib bin EbîBeltea’yı Mısır’da 5 gün misâfir etti. Çok hürmet edip, ikramlarda bulundu. Mukavkis, bir gece haber salıp, Hazret-i Hâtib’i huzuruna çağırtıp, Peygamber efendimiz hakkında birçok sorular daha sordu. Yanlarında, Arapça konuşan tercümanından başka kimse yoktu. Mukavkis’la aralarında şu konuşmalar geçti:

– Onun hakkında soracağım şeylere doğru cevap verir misin? Eshâbının arasında seni seçip gönderdiğini biliyorum. Ben sana üç şey soracağım.

– İstediğin şeyi sor! Ben sana ancak doğruyu söyleyeceğim.

– Muhammed, insanları neye dâvet ediyor?

– Yalnız Allahüteâlâyaibâdet etmeye dâvet ediyor. Gece ve gündüzde beş vakit namaz kılmayı emrediyor. Ramazan orucunu tutmayı, Kâbe’ye hac etmeyi, verilen sözde durmayı emrediyor. Kan ve ölmüş hayvan etini yemekten men ediyor.

– Onun şekil ve şemâlini, fizikî görünüşünü bana târif et!

 

Hazret-i Hâtib bin EbîBeltea kısaca târif etti. Birçoğunu saymamıştı. Bunun üzerine Mukavkis dedi ki:

– Anlatmadığın daha bâzı şeyler kaldı. Öyle ki, gözlerinde azıcık kırmızılık, sırtında Peygamberlik mührü vardır. Kendisi hayvana biner, harmanî [sof] giyer, hurma ve az etli yemekle geçinir. Amcaları veya amcaoğulları tarafından korunur.

– Bunlar da onun sıfatıdır.

– Ben gelecek bir Peygamber kaldığını biliyordum. Fakat onun Şam’dan çıkacağını sanıyordum. Çünkü daha önceki Peygamberler hep oradan çıkmışlardı. Gerçi son Peygamberin Arabistan’da, sertlik, darlık, yokluk ülkesinden çıkacağını da kitaplarda görmüştüm.

 

Halkım beni dinlemez

Allahın kitabında sıfatlarını yazılı bulduğumuz Peygamberin ortaya çıkma zamanı da, tam bu zamandır. Biz, onun vasfını; “İki kız kardeşi bir nikâh altında birleştirmez, hediyeyi kabûl eder, sadakayı kabûl etmez. Fakirlerle, yoksullarla oturur, kalkar” diye de kitapta yazılı bulmuştuk.

 

Ona uymak hususunda Kibtîler beni dinlemezler. Ben saltanatımdan da ayrılamayacağım. Bu hususta çok cimriyim. O Peygamber, ülkelere hâkim olacak, kendisinden sonra da Sahâbîleri, bu topraklarımıza kadar gelip konacaklar. En sonunda buradakilere galip geleceklerdir.

 

Ben Kibtîlere bundan ne bir kelime anarım, ne de hiçbir kimseye, bu konuşmamı bildirmek isterim.

 

Mukavkis, Arapça yazan kâtibini çağırdı. Peygamberimizin mektubuna şöyle cevap yazdırdı:

 

“Abdullah’ın oğlu Muhammed’e, Kiptîlerin büyüğü Mukavkis’tan, Selâm, senin üzerine olsun. Gönderdiğin mektubunu okudum. Orada zikrettiğin şeyi ve yaptığın dâveti anladım. Ben de bir Peygamberin geleceğini biliyordum. Ama onun Şam’dan çıkacağını zannediyordum.

 

Elçine ikramda bulundum. Sana Kibtîlerin yanında büyük değeri bulunan iki câriye ile giyecek elbise gönderdim. Bir de binmen için iki binek hayvanı hediye ettim.”

 

Hemen memleketine dön!

Mukavkis, bundan başka ne bir şey yaptı, ne de Müslüman oldu. Hazret-i Hâtib bin EbîBeltea’ya dedi ki:

– Hemen memleketine, sahibinin yanına dön! Onun için iki câriye, iki binek hayvanı, bin miskal altın, yirmi takım Mısır işi ince elbise ve daha başka hediyeler gönderilmesini emrettim.

 

Senin için de, yüz dinar ve beş takım elbise verilmesini söyledim. Yanımdan ayrılıp git! Sakın, Kibtîler, senin ağzından tek kelime bile işitmesinler!

 

Mukavkis, Peygamber efendimize ayrıca billûr bir kadeh, kokulu bal, sarık, Mısır keten kumaşı, öd, misk gibi güzel kokular, baston, bir kutu içinde sürmelik, gül yağı, tarak, makas, misvak, ayna, iğne ve iplik de hediye etti.

 

Mukavkis, Hâtib hazretlerine, Peygamberimiz hakkında, “Sürme kullanır mı?” diye sormuştu. Hazret-i Hâtib da, “Evet! Aynaya bakar, saçını tarar, seferde, hazarda, aynayı, sürmedanlığı, tarağı, misvaki yanından ayırmaz!” demişti.

 

Mukavkis’in, Peygamberimize hediye olarak gönderdiği iki câriyeMâriye ve kardeşi Şîrîn’di. Hâtib bin EbîBeltea yolda, bunlara Müslüman olmalarını teklif edince, kabûl edip, Müslüman olmuşlardı.

 

Peygamberimiz Hazret-i Mâriye’yi hanım olarak kabûl edip, onunla evlendi. Oğlu Hazret-i İbrâhim, ondan olmuştu. Şîrîn’i de Eshâbından, “Şâir-i Nebî” olan Hassân bin Sâbit’e verdi. En iyi cins ve beyaza çok yakın gri tüylü iki binek hayvanından katıra “Düldül”, merkebe de “Ufeyr” veya “Yafur” adı takıldı.

 

Muhâfız askerlerle gönderdi

O güne kadar Arabistan’da ak tüylü katır görülmemişti. Müslümanların ilk gördüğü ak tüylü katır, düldül oldu. Peygamber efendimiz, hediye edilen billûr kadehle su içerdi.

 

Hazret-i Hâtib bin EbîBeltea, Mukavkis’in yanında kısa bir müddet kaldı. Halbuki yabancı heyetler, Mukavkis’in yanında bir ay veya daha fazla kalırlardı. Hazret-i Hâtib 5 gün kaldıktan sonra, Mukavkis’in ülkesinden ayrıldı. Mukavkis, Hâtib hazretlerini Arap yarımadasına muhafız askerlerle gönderdi.

 

Bunlar, Arabistan’a ayak bastıkları sırada, Şam’dan Medîne-i Münevvere’ye gitmekte olan bir kâfileye rastladılar. Hazret-i Hâtibkâfileye katılarak Mısırlı askerleri geri gönderdi.

 

Hazret-i Hâtib hediyelerle Medîne’ye gelip, Resûlullahın huzuruna kavuştu. Peygamberimiz de, Mukavkis’in hediyelerini kabûl etti. Hazret-i Hâtib, Mukavkis’in mektubunu verip, sözlerini nakledince, Peygamberimiz buyurdu ki:

– Ne kötü adam! Saltanatına kıyamadı. Hâlbuki îman etmesine mâni olan saltanatı ise, kendisinde kalmayacak!

 

Eshâbım hasta olmaz!

Mukavkis’in gönderdiği hediyelerden biri de, bir doktor idi. Doktor gelince dedi ki:

– Efendim! Mukavkis, beni, size hizmet için gönderdi. Hastalarınıza bedava bakacağım!

 

Resûlullah efendimiz kabûl buyurdu. Doktora, bir ev verdiler. Hergünnefîs yiyecek, içecek götürdüler. Günler, aylar geçti. Bir Müslüman, doktora gelmedi. Doktor, utanıp gelerek dedi ki:

– Efendim! Buraya, size hizmet etmeye geldim. Bugüne kadar, bir hasta gelmedi. Boş oturdum, yiyip içip, rahat ettim. Müsaade ederseniz, artık gideyim.

Resûlullah efendimiz tebessüm ederek buyurdu ki:

– Sen bilirsin! Eğer daha kalırsan, misâfire hizmet etmek, ona ikramda bulunmak, Müslümanların başta gelen vazifesidir. Gidersen de uğurlar olsun!

Yalnız şunu bil ki, burada senelerce kalsan, sana kimse gelmez. Çünkü,Eshâbım hasta olmaz! İslâm dîni, hasta olmamak yolunu göstermiştir. Eshâbım temizliğe çok dikkat eder. Acıkmadıkça bir şey yemez ve sofradan da, doymadan kalkar!

Doktor, ülkesine geri döndü. Rum İmparatoru Heraklius’un da Resûlullah efendimize böyle bir doktor gönderdiği, onun da bu şekilde geri döndüğü kaynaklarda bildirilmektedir.

Mukavkis, Peygamberimizin mektubuna çok hürmet gösterip, fil dişinden yapılmış bir kutu içine koymuş, kutuyu da mühürleyip bir câriyesine teslim etmişti.

Bu mektup 1850 senesinde Mısır’ın Ahmin bölgesinde eski bir manastırdaki Kibt kitapları arasında bulunmuş ve Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid Hân tarafından satın alınarak, İstanbul Topkapı Sarayında, Mukaddes Emânetler Bölümüne konmuştur. Orada muhafaza edilmektedir.

Yine elçilik yaptı

Peygamber efendimizin âhirete teşriflerinden sonra, Hazret-i Ebû Bekir zamanında, Hazret-i Hâtib tekrar Mısır’a elçi olarak gönderildi. Ebû Bekir’in hilâfetinden sonra, Hazret-i Ömer devrinde de bu vazifesini çok iyi bir sûrette yapan Hazret-i Hâtib, Mukavkis ile bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma; Mısır’ı fetheden Amrİbnü’lÂs zamanına kadar yürürlükte kaldı.

 

Hâtib bin EbîBeltea hazretleri, 650 senesinde Medîne’devefât etmiştir. Cenâzesini Hazret-i Osman kıldırmış ve Bakî kabristanına defnedilmiştir.

 

Eshâb-ı kirâmınMuhâcirlerinden ve Bedir harbine katılanlardan olan Hazret-i Hatîb bin EbîBeltea’nın künyesi, “Ebû Muhammed” veya “EbûAbdullah”tır. Kendisinin, Yemen’deki Kahtanîkabîlesine veya Necm bin Adiyykabîlesine mensup olduğu zikredilmektedir. Babası, EbûBeltea’dır. Doğumu hakkında kesin bir tarih bildirilmemiştir.

Reklam
BU VİDEOYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
Yorum Yap

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Bu konuya henüz bir yorum yapılmadı.